konseptlerini açıklayan Prensky, eski
sistemde yani miras alınan düzende
okuma, yazma, aritmetik, mantık gibi Antik
Yunan’dan beri batı dünyasında eğitimin
temelini oluşturan başlıkları sıralıyor.
“Gelecek”te ise yazılım, kodlama, robotlar,
nanoteknoloji, genetik gibi alanlarla
birlikte, etik, sosyoloji, siyaset ve yabancı
dil derslerine yer verileceğini söyleyerek şu
soruyu soruyor: “Peki kaç dijital göçmen
bunları öğretmeye hazır ki?”
Dijital yerlilerin eski yöntemleri kullanmaya
karşı çıktığının altını çizen yazar, dijital
göçmenlerinse teknolojiye direndiğini
söylüyor. “Akıllı yetişkinler,” diyor Presnky,
“Çocuklarının dünyasını anlamadıklarını
kabul ediyor. Esnek olmayan göçmenlerse
zamanlarının çoğunu ‘eski günler ne
güzeldi’ diye homurdanarak geçiriyor.”
Konuya bu açıdan baktığımızda daha
öncekilerden farklı bir kuşak çatışması
görürüz. Eskiden de ebeveynler veya
öğretmenlerle yeni nesiller arasında
çatışmalar yaşanırdı. Ancak iki taraf da
benzer bir yaşam anlayışına, ortak bir
zemine sahipti. Presnky bir zemin kayması
yaşandığını saptayarak eğitim, iletişim ve
toplum çalışmalarında yeni bir literatür
oluşmasının önünü açıyor.
16
İçinde yaşadığımız çağın öne çıkan
özelliklerinden hız kavramı, dijital yerli-
dijital göçmen kavramlarının ve buna bağlı
gelişen süreçlerin de süratle değişmesine
yol açtı. Dijital yerli kavramı, çıkışı itibarıyla
teknolojiyi önceki kuşaklara göre çok
daha iyi kullanmayı ifade eden olumlu
bir içeriğe sahipti. Ancak yaklaşık 20 yıl
içinde yaşananlar bu kavrama olumsuz
anlamlar da yüklemeye başladı. Bilgisayar
veya tabletlerin eğitimde kullanılması
artık yaygınlaştı. Ancak denetimin dijital
gereçlere geçmesi durumunda ortaya
çıkabilecek sorunlara dikkat çeken
uzmanlar var. Bilgisayar teknolojilerinin
eğitime dâhil edilmesi kaçınılmaz bir
süreç. Ama bilimkurgu yapıtlarında
karşımıza sıkça çıkan “Dünyayı robotlar
mı yönetecek?” sorusuna benzer şekilde
“Öğretmenlerin yerini bilgisayarlar mı
alacak?” sorusu hâlâ yanıtını arıyor.
Dijital yerliler söz konusu olduğunda
eğitimi etkileyecek bir dizi olumsuz özellik
sıralanıyor. Bunların başında dijital yerlilerin
kendilerini ifade etme isteğinin neredeyse
her şeyin önüne geçmesi geliyor. Sosyal
ağlarda görülen “yorum kirliliği” biraz da
bu sürecin parçası. İster yerli olsun ister
göçmen, dijitalliği yer yurt edinenlerin
bilgi sahibi olmadıkları konularda bile
görüşlerini diğer insanlarla paylaşmak
için sabırsız davrandığı, bir konunun
uzmanlarıyla o alana dair en ufak bilgisi
olmayan kişilerin aynı düzlemde yer
alması, bilgi paylaşımından çok takipçi
sayısına bağlı etki alanının genişliği
bilgiyi değersizleştiriyor. Bu durum ikili
ilişkilerden eğitime, kültürden siyasete
her alanda karşımıza çıkan çağdaş bir
sorun haline geldi.
Dijital yerlilerle ilgili en fazla ifade edilen
şikayetlerden biri de odaklanma sorunu
yaşamaları. Tablet ve cep telefonlarında
genellikle birden fazla ekranı eşzamanlı
kullanmaya alışmaları, ekranı sürekli
kaydırarak işlem yapmaları ve neredeyse
tüm işlerini “tek tıkla” halletmeye
alışmaları bir konu üzerinde belirli süreyle
odaklanmalarını zorlaştırıyor. Bu durum
özellikle okullarda sorun olarak karşımıza
çıkıyor.
Konvansiyonel göçte, göçmenlerin
yeni yurtlarına adapte olup yerlileşme
süreci kuşaklarla ifade edilirken dijital
göçmenlikte bunun oldukça kısa sürdüğü
görüldü. Yine de sosyal medya ağlarının
kullanıcı profilleriyle ilgili yapılan
araştırmalar söz konusu mecralarda
dijital yerlilerin ezici çoğunlukta
olduğunu söylüyor. 2017 yılında yapılan
bir araştırma dijital göçmenlerin
teknolojiye adapte olduğunu, geleneksel
bilgi edinme yöntemleri ile teknolojiyi
bir arada kullanarak sorunlara daha
hızlı ve uygun çözümler getirdiğini
ortaya koyuyor. Dijital yerlilerin ise
aynı araştırmada dijital kaynaklardan
sunulan haberlerin doğruluğunu tahlil
edemedikleri görülüyor. Bunun nedeni
olarak düşünmeden, anlık iş yapma
alışkanlığı gösteriliyor.
Bu noktada karşımıza çıkan ilginç bir
ayrıntı var: Günümüzün teknolojisini
geliştirenler dijital göçmen olarak
adlandırılan kuşaklara mensup. Dijital
yerlilerde ise tüketici davranışı ön
planda. Bu kuşak henüz yerleşik olarak
üretici konuma geçmese bile 2014
yılında yapılan bir araştırmanın sonuçları
geleceğe ilişkin olumsuz bir tablo
sunuyor. Araştırmaya göre dijital yerlilerin
yüzde 83’ünün akıllı telefonlarıyla uykuya
daldıkları (Uyanık oldukları zamanın
büyük çoğunluğunu telefona bağlı
şekilde geçirdikleri) ancak aynı bireylerin
yüzde 58’inin teknoloji kullanmadan
sorunlarını çözmekte yetersiz olduklarını
ortaya koyuyor. Teknolojik gereçlerin
araç olarak kullanılması yerine amaç
edinilmesi, gençlerin hayattaki
başarılarını etkileyeceğe benziyor. Yani
Prensky’nin önerdiği şekilde eğitimi
onların eğilimlerine göre düzenlesek
bile sosyal yaşam ve iş pratikleri böyle
ilerlemiyor. Bu durumda tıpkı dijital
göçmenlerin yeni teknolojilere uyum
sağlaması gibi dijital yerlilerin de
konvansiyonel öğrenme veya zaman
geçirme yöntemlerine belli bir oranda
uyması sağlıklı bir yol olabilir.
17