Hızır Günleri
Hızır ya da hıdırellez, 6 Mayıs’ta Hıdırellez ile başlayıp
kasıma kadar olan ve yaz mevsimine tekabül
eden 186 günlük dönemdir. 6 Mayıs’ta kutlanan
Hıdırellez’e, yeşil anlamına gelen hızır sözünden
hareketle yeşeren gün anlamı verilmiştir. İnsanların
kıştan kurtuluşlarının bir işareti olan bu günde; baharı
karşılama, doğayla buluşma, eğlenme ve hoş vakit
geçirme pratiklerinin yanı sıra adak adama ritüeli
yapılır ve dilekte bulunulur. İnanışa göre, Hıdırellez’e
adını veren Hızır ve İlyas, her bahar başlangıcında
buluştuklarına inanılan ve 6 Mayıs’ta ölümsüzlüğe
erişmiş iki peygamberdir. Hıdırellez, Türkiye ve çevre
coğrafyasında kutlanan mevsimlik bir bayramdır.
Kutlamalar daima yeşillik alanlarda, su kenarlarında
veya bir türbe-yatır etrafında yapılır. Yine bu gece,
bereket vereceği inancıyla yiyecek kaplarının ve para
keselerinin ağzı, ambarların kapıları açık bırakılır.
Ev, tarla, araba isteyenler, istedikleri şeyin küçük bir
modelini herhangi bir gül ağacının altına koyarlarsa
Hızır’ın kendilerine yardım edeceğine inanırlar.
Ayrıca genç kızlar bahtlarının açılması için geceden
gül dallarına kırmızı bezler bağlayıp dibine yüzük
bırakır. Hızır günlerinin bir diğer önemli zaman dilimi
de “Eyyam-ı Bahur”dur. Arapçada çok sıcak günler
anlamına gelen eyyam dönemi 31 Temmuz-7 Ağustos
günleri arasında yaşanır. Yılın en sıcak günleri olan
bu dönem aynı zamanda Kuyruk Yıldızı’nın doğduğu
dönemdir. Gaziantep bölgesinde yaşayan halk,
“doğdu kuyruk, kalmadı koruk” diyerek üzümlerin
olgunlaşmaya başladığını anlatır.
Halk Meteorolojisi
Halk meteorolojisi, modern hayatın temel
karşıtlıklarından olan doğa-kültür karşıtlığının
aksine, tamamen doğaya paralel ve onun içinde var
olan bir kültürün ürünüdür. Doğayla iç içe yaşayan
insanların tarihten gelen bilgi, tecrübe, adet ve örflerle
meteorolojik olayları karşılamasıdır. Anadolu’da halen
bu gözlemlere dayanan pratiklerle tarım ve hayvancılık
yapılır. Örneğin Ay’ın çevresi net görülmüyorsa bu
yağmur ve rüzgar habercisidir. Bingöl’de, bulutlu
gecelerde kızıllık görülürse yağış olmayacağına inanılır.
Aydın, Erzurum gibi yörelerde bulutların yönüne göre
araziye çıkılır. Kayseri’de kışın yıldızlar parlarsa ertesi
günün karlı olacağına inanılır. Tunceli’de güneyden esen
rüzgara “çanak kurutan” denir ve toprağın rutubetini
aldığına inanılır. Eskişehir’de ayvanın bol olduğu yıl,
kışın sert geçeceğine inanılır. Balıkesir’de ise “temmuz
ne kadar sıcak olursa mart o kadar soğuk olur” inanışı
vardır. Verdiğimiz örnekler gibi daha pek çok gözlem
Anadolu’nun bilgeliğini bize gösterir.
Batı endeksli modern kültürün ilerlemeci zaman
anlayışı “tik tak”lar üzerine kuruludur. İlerlemeci bakış,
doğayı da kültürün bir parçası olarak görmüştür. Ama
Anadolu ve diğer doğu coğrafyalarının halk kültürlerinde
zaman döngüsel olarak algılanır. Zamanın ruhu ve
dayanağı olan doğa, esaret altında değil tamamen
kültürle barışıktır. Kültür, doğanın bir parçasıdır. Halk
takvimlerinin manevi temelini de doğanın döngüsel
düzeni ve buna uyum sağlamış insanoğlunun bereket
için sabretmesi oluşturur. Anadolu’nun yetiştirdiği en
büyük yazarlardan Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur adlı
romanında bu durumu çok iyi özetler: “Şark oturup
beklemenin yeridir. Biraz sabırla her şey ayağınıza gelir.”
43