EĞİTİM DÜNYASI
BİN YILLARA MEYDAN OKUYAN KAVRAM:
Oyun; genellikle çocukluk dönemiyle ilişkilendirilse de 20. yüzyılda psikanaliz, antropoloji, sosyoloji gibi alanların insan ömrünün tamamına yayılarak incelenmesini uygun gördüğü; iktisat ve tarihte ise olayların açıklanması için önemli bir teoriye kaynaklık eden bir kavram. Türk edebiyatında Oğuz Atay’ ın“ Oyunlarla Yaşayanlar” adlı tiyatro oyunu ile“ Tutunamayanlar” ve“ Tehlikeli Oyunlar” adlı romanlarında insanın iç dünyasını ve dünyanın geçirdiği dönüşümleri anlamak için mutlaka uğranması gereken bir durak olarak karşımıza çıkan“ oyun” un tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. Türkiye’ nin yetiştirdiği önemli kültür insanlarından Prof. Dr. Metin And,“ Oyun ve Bügü” adlı kapsamlı eserinde“ Kimine göre oyun, enerji fazlasını atmak; kimine göre, benzetmece içgüdüsünü doyurmak; kimine göre ise boşalma gereksinmesini karşılamaktır. Bir kurama göre oyun genç yaratıkları( insan veya hayvan) ilerde yaşamın gerektirdiği ciddi iş ve uğraşlara hazırlamak, yetiştirmek içindir. Bir başka ilkeye göre oyunda doğuştan bir yeteneği geliştirme itkisi ya da üstün gelme ve yarışma isteği, yitik enerjiyi tek yönlü canlılıkla, eylemle onarma vb gibi itkiler bulunmaktadır.” der. Ardından, çağımızın
önemli düşünürü,“ Homo Ludens”( Oyuncu İnsan) kitabıyla sosyal bilimlere yeni bir bakış getiren Johan Huizinga’ nın bu kuramlarda bulduğu eksikliğin altını çizer. Huizinga, söz konusu yaklaşımlarda oyunun başka bir amaç için aracı olarak kullanılmasını yanlış bulduğunu bildirir. Ona göre oyun, isteğe bağlı, gönüllü bir eylemdir ve boş zamanlarda oynanır. Çağdaş sosyolojide ise“ aile”,“ din”,“ devlet” gibi kavramların yanında“ boş zaman geçirme” de bir kurum olarak ele alınır. Bu haliyle oyun, başlı başına değerlendirilmesi gereken, son derece“ ciddi” bir iştir.
Arkeolojik kazılar, oyun araç gereçlerinin çok eski tarihlerden itibaren insanların hayatında yer aldığını ortaya koyar. MÖ yaklaşık 2600 yılına tarihlenen bir Sümer oyun tahtası, Kraliçe Hatasu’ nun mezarında
36