TED Meşale Dergisi 23. sayı | Page 49

Mimar Sinan ( 1489-1588 ) elli yıl boyunca , Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yer alan çeşitli şehirler için çok sayıda yapı tasarladı ve inşaat süreçlerini yönetti . Kesin bilinmez ama yaklaşık dört yüz elli ( 450 ) den fazla yapısı olduğu söylenir . Bunlar arasında en fazla eser bıraktığı şehir olan İstanbul ’ un ayrı bir yeri var . İstanbul , Sinan ’ ın pek çok ihtişamlı yapısına imparatorluğun başkenti olması sebebiyle ev sahipliği yapmış , hatta günümüzde boğazdan görünen ve pek çok fotoğrafa ve postere konu olan siluetini Sinan ’ ın eserleriyle kazanmış bir kenttir . İstanbul için yaklaşık üç yüz ellinin ( 350 ) üzerinde yapı tasarlamış olması kentin gelişmesinde ve günlük hayatının akışında ne kadar önemli bir rol oynamış olduğunun da bir göstergesidir . Aralarında Süleymaniye ( İstanbul ) ve Selimiye ( Edirne ) gibi görkemli örneklerin olduğu pek çok cami , mescit , hamam , külliye ( imaret / yemek evi , cami , medrese / okul ve türbe / mezardan oluşan kompleks ) yapmış olsa da eserleri arasında , hastaneden kervansaraya , hamamdan köşke kadar işlevi farklı , kimi daha az bilinen pek çok başka yapı vardır . Örneğin , yaptığı köprüler ve su yolu kemerleri kentlerin dışında inşa edildiği için çok göz önünde değildir ama en etkileyici Mimar Sinan yapıları arasındadır . Kente su sağlamak için inşa edilen ve genellikle iki katlı kemer dizilerinden oluşan bu su yollarının ( Paşadere Kemeri , Kovuk ( Eğri ) Kemer , Uzun Kemer , Güzelce Kemer , Mağlova Kemeri ) ve nehirlerin iki yakasını buluşturan kemerli köprülerin kırsal manzara içindeki heybeti ve silueti görülmesi gerekenler arasındadır . Bu sıra dışı yapılarda dönemin inşaat teknolojisini oluşturan kemer , kubbe , taşıyıcı ayak gibi yapıyı ayakta tutan taşıyıcı sistemin “ taş ” ile nasıl harmanlandığını ve tüm elemanların nasıl bir bütüne dönüştürüldüğünü hayranlıkla izlemek olası .
Dünyadaki su taşıma yapılarının en etkileyici örnekleri arasında bulunan , otuz altı ( 36 ) metre yüksekliğinde ve iki yüz elli yedi ( 257 ) metre uzunluğundaki Mağlova Kemeri ( yapımı 1554-1562 ), 16 . yüzyılda olduğu gibi bugün de İstanbul ’ a su taşıyor .
Sinan ’ ın tüm yapılarında mimari tasarım , inşaat teknolojisi ve estetik bir bütün olarak ele alınmıştır . Bir başka deyişle , sonradan ilave edilen elemanlarla yerine yabancı kalmış ve yapıştırma hissi veren süslemeler veya taşıyıcı sistem elemanları yoktur . Cami gibi merkezi tek bir mekânı olan yapılarda , kolon ve kemer gibi taşıyıcı elemanların boyutlarını , taşıyacağı güçleri hesaplar ve doğru konumlandırır ; gün ışığını içine alacak pencereleri öyle ustaca yerleştirir ki kubbe formlu çatı adeta bir şemsiye gibi merkezi mekânı kavrar ve kubbe uçuyormuşçasına hafif ve havada asılı hissi verir . Yapılarında geliştirdiği pek çok inşaat detayının hassaslığı şaşkınlık vericidir . Temelleri su ve neme karşı korumak için yapılan su tahliye kanalları , yapı içindeki rutubet ve nemi dışarı atmak için soğuk ve sıcak hava dengesi sağlayan hava kanalları bu detaylara güzel örneklerdir . Zemini sağlamlaştırmak için kazıklarla toprağı sıkıştıran dayanak duvarları yapmak ve temelde özel bir harç kullanarak deprem dalgalarının emilmesini sağlamak için geliştirdiği ve uyguladığı diğer detaylarla depreme dayanıklı bir mimarlık geliştirdiği bilinir . Örneğin , Süleymaniye Cami ’ nin temelinin zemine tam olarak oturmasını sağlamak için inşaatı altı yıl bekletmiştir . Nitekim Türkiye ’ nin tarih boyunca geçirdiği pek çok deprem sonrası Sinan ’ ın tüm yapıları hala ayakta durmaya devam etmektedir .
Mağlova Kemeri , İstanbul
49