TED Meşale Dergisi 22. Sayı | Page 64

NEŞELİ SAYFALAR HAYATIN EN IŞILTILI MEKÂNLARI: LUNAPARKLAR Sevgiliyle buluşulan ilk yerdi belki lunaparklar. İlk kez korkuyla birbirine orada sarılmışlardı belki çiftler. Belki de ilk kez elleri dönme dolapta kavuşmuştu. İlk sandal sefası yaptıkları, su bisikletiyle çıktıkları tek yolculuklarını lunaparkta yapmışlardı. Teknolojinin her alanda gelişmesiyle, oyuncakların da modern zamanlara uyd uğu ama çarpışan arabalar ve atlıkarıncanın ne olursa olsun anlamından hiçbir şey kaybetmediği, günlük yaşamın bitmek bilmez koşuşturmacasının balerin ile vücut bulduğu yerler... Anatoliy Lunaçarskiy, bir sanat eleştirmeni, gazeteci ve siyaset adamıydı. Rusya’da doğmuş büyümüş 1905 yılında ülkesinden Fransa’ya kaçmak zorunda kalmış bir Bolşevikti. Tarihe belki de böyle geçmesi gerekiyordu ama tarih sahnesinde bambaşka bir şekilde yer alacaktı. Tarihte hemen herkesin hayatına dokunacak bir ilki gerçekleştirmişti ama kendisi bile bunu bilmiyordu. Fransa’da geçimini sağlayabilmek için cebindeki son parayla bir park kiralamış ve kendi adını vermişti. Yaklaşık on iki yıl boyunca, nişan tahtaları, sallanan tahta atlar ve tahterevalliye binen çocuklara ve ailelerine sandviç satmıştı. Yıllar geçip, yeniden ülkesine dönebileceği zamanlar geldiğinde, çocukluklarını orada geçirmiş insanlar, Lunaçarskiy’i unutmamış ve parka; “Luna’nın parkı” manasına gelen “lunapark” ismini vermişlerdi. pırıltılara eşlediği; anne babaların, her oyuncağa binmek için yalvaran gözlerle ebeveynlerine bakan çocukların heyecanlarına eşlik etmiyormuş gibi gözüküp, ebeveyn refleksiyle sadece göz ucuyla oyuncaklardakileri seyrettiği, babaların sadece penaltı atışı yaptığı, korku tünelinde korkmadığını hissettirmek istercesine dimdik durdukları, dış ve iç bükey aynalara bıyık altından güldükleri; ruhlarında belki de tam olarak yaşayamadıkları çocuklarının zincirlerini saldıkları yerlerdir lunaparklar. Modern zamanların iyice içimize işlemesiyle, değişen eğlence anlayışına ve buna paralel olarak farklılaşan ihtiyaçlara göre zaman içerisinde evrim geçirmiştir. Lunapark denince akla, dün çarpışan otomobiller, dönen uçaklar, dönme dolaplar gelirken; şimdi hızla değişen teknolojiyle üç yüz kilometre hızla giden araçlar, içinden küçük kayıklarla geçilen saydam su boruları, her köşeden size uzay tabancasıyla ateş eden adamlar, başlarını delikten çıkaran tarla fareleri geliyor. Teknoloji değişiyor, dünya farklılaşıyor, çocukların ve büyüklerin anıları bir bir silinirken, çocuklar ulaşılmaz hayaller ve hayatlar biriktiriyor. Rengârenk ışıklarıyla, şehirlerin gecelerinde büyük bir lamba görevi gören lunaparklar, balerinin eteklerinde savrulan insanların sesleriyle anlam katıyor hayatlarımıza. Korku tünelinde yükselen çığlıkların az sonra biteceğini biliyoruz çünkü tünel elbette son bulacak ve çocuklar korku çığlıklarını sevinç çığlıklarıyla değiştirerek atlıkarıncaya doğru koşmaya başlayacaklar. Gece günle yer değiştirdiğinde sönen ışıkları, şehrin griliğine inat bir kez daha yanacak, asi bir ruh gibi yeniden çocukların ve çocuk kalan büyüklerin eğlencelerini verecek bize. İçinizdeki çocuğu ve kalbinizdeki lunaparkı kaybetmemeniz dileğiyle… Bir sahil kasabasında, yazın gelmesini bekleyen çocukların heyecanıydı lunapark, çünkü sadece yaz gelip tatilciler kasabanın havasını solumaya başladığında kurulurdu dev eğlence alanı. Büyük bir şehirde ise, hafta sonu eğlencesiydi lunapark. Şimdilerde alışveriş merkezlerinin otoparklarında kurulduğuna bakmayın, tüm hafta uslu duran çocukların ödülü, bayram harçlıklarının keyifle harcandığı mekânlardır lunaparklar. Kâğıt helva, pamuk şeker ve macun satanların seslerinin birbirlerine karıştığı yerdir. Büyüklerin az utanarak, az kızararak yüreklerinde hissettikleri çocuksu heyecanı kendi çocuklarının gözlerindeki 64 65