RÖPORTAJ
Okuyucularımızın sizi daha yakından tanımaları için
kendinizden biraz bahseder misiniz?
İzmir’de doğup büyüdüm. Yazmaya ilkokulda başladım. Yazdıklarım
bir şeylere benzemeye lisede başladı. Bilgi Üniversitesi’nde
Sinema okuduğum yıllar adam akıllı yazıyordum. Hala da yazarım.
Müzikteki başarınızın yanı sıra resim ve şiire karşı
ilginiz olduğunu biliyoruz.
CAN
BONOMO
Sanatın tüm dallarında başarıyla ve heyecanla çalışan Can Bonomo
ile hayat üzerine konuştuk, ünlü sanatçı hakkında hiç bilinmeyenlerin
24 cevaplarını aldık.
Şiirle uzun yıllardır ilgileniyorum. İnsan elinde bu kadar uzun süre
kalem tutunca bir noktada çizmeye de başlıyor. Üniversitede
grafik tasarım dersleri alarak çizimlerimi geliştirdim. Albüm ve
kitap kapaklarından başka bir şeyler de çizebileceğime kanaat
getirince ilk resim sergim “Anachronismus”u açtım. Bunun dışında
senaryolarla ilgileniyorum. Sakladığım sürpriz bir yeteneğim yok.
Kendimi ifade edebildiğimi düşündüğüm çalışmalarla yoluma
devam ediyorum.
Şiir kitabı fikri nasıl ortaya çıktı?
“Delirmek Belirmektir”den sonra “Şu Sevdalar Tevatürü” isimli
ikinci kitabım da Bibliyon etiketiyle çıktı. Şiirle, annem sayesinde
küçük yaşta tanıştım. Okuduktan sonra sürekli okumak ve sürekli
yazmak istedim. Şimdilerde Ot Dergi, Peyniraltı Edebiyatı ve
Underground Poetix gibi dergilerde yazıyorum.
Kitabın girişinde “Hayatımın en önemli derslerini
şiirden aldım” diyorsunuz. Şiirin size öğrettiği hayat
dersleri neler oldu?
Kitaplarımı okuyunca bazı insanlar anlayabiliyor. Her şiirin bir
anlatısı, bir önermesi, bir fikri var. Şairlerin düşünme biçimlerini
mısralarından anlayabiliyorsunuz. Yeteri kadar okursanız onlar
gibi düşünmeye bile başlayabilirsiniz.
Şarkılarınızın adları hep klasikten uzak ya da
alıştığımızdan farklı. Bunun nedeni nedir? (“Derda”,
“Basması Pembe”, “Min El-Aşk”, “Min-El Garaib” gibi)
Bazı şarkılarım alışıla gelmiş hikâyeler anlatmıyor. O yüzden
isimleri de farklı. “Ah min el aşk” paralel bir evrende yaşanan
ayrılıkları anlatıyor. “Havva bulur moralini giyside, Adem çalışır
gece takside.” sözleriyle başlayan bir hikâye, adının da kendisi gibi
başka olmasını isteyebiliyor. Aslında istemsizce gerçekleşiyor bu.
25