2011 yılında UNESCO( Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim, Kültür Teşkilatı) Dünya Miras Geçici Listesi’ ne kaydedilen Göbeklitepe’ deki çalışmalar, Anadolu topraklarındaki Hattuşaş, Efes, Gordion gibi antik şehirlerde olduğu gibi çok eski tarihlerde başlamamıştır. 1960’ lı yılların başında İstanbul Üniversitesi ile Chicago Üniversitesi( ABD) öğretim üyelerinden oluşan bir ekibin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ ndeki arkeolojik alanları araştırması sırasında burada yüzey araştırması yapılır. Bölgenin bir mezarlık olduğu düşünülür ve derin kazılara girişilmez. Bölgenin adı 1980 yılında yine yüzey araştırmaları kapsamında uluslararası literatüre girer. Ancak toprağın altında yatan hazinenin keşfedilmesi için 1994- 1995 yılları beklenecektir. Heidelberg Üniversitesi’ nden( Almanya) Prof. Dr. Klaus Schmidt 1994 yılında bölgede yaptığı araştırmalarda Göbeklitepe’ de tahmin edilenlerden farklı bulgulara ulaşacağına inanır. 1995’ te başlatılan kazı çalışmaları ilerledikçe Göbeklitepe’ nin günümüzden yaklaşık 11 bin 500 yıl önce inşa edildiği ortaya çıkar.
Göbeklitepe arkeolojik alanında en fazla dikkat çeken yapılar, T biçimli, uzunlukları 7 metreyi bulan, üzerlerinde üç boyutlu kabartmaların yer aldığı dikilitaşlardır. Taşların kusursuz kesimi, çizim ve kabartmalardaki mükemmellik, yapıları inşa edenlerin yüksek bir teknoloji ile gelişmiş bir estetik zevke sahip olduğunu gösterir. Göbeklitepe ve civarında konut olarak yapılmış hiçbir yapıya rastlanmaması, bölgenin
dinsel amaçlarla yapıldığının göstergesi sayılır. Ancak yine de taşların neden yontulduğu, yerleşimden uzak bir alanda devasa eserlerin neden inşa edildiği tam olarak tespit edilememiştir.
Dikilitaşların stilize edilmiş insan biçimleri olduğu, bir ayindeki insanları temsil eder şekilde dizildikleri düşünülüyor. Taşların üzerindeki kabartmalarda ise hayvan motifleri öne çıkıyor. Başlıcaları akrep, boğa, yaban domuzu, tilki, akbaba, ördek, yılan, akrep, ceylan, eşek olan 17 hayvanın tasvir edildiği saptansa da bu figürlerin neyi temsil ettiği konusunda net bir bilgiye henüz ulaşılamamıştır. Bir görüşe göre bu hayvanlar Göbeklitepe’ yi kuran insanların inanışında bazı şeyleri sembolize eder. Başka bir yaklaşım ise Göbeklitepe’ nin birçok toplumun ortak dinî merkezi olduğu düşüncesinden hareketle, hayvanların her birinin buraya ibadete gelen kabilelerin işareti olduğunu söyler. Klaus Schmidt’ in öncülük ettiği diğer görüş, hayvan kabartmalarının altında sembolik anlamlar aramanın gereksiz olduğu, insanların çevrelerinde gördüğü hayvanları sanatsal amaçla tasvir ettiği yönündedir. Yapılan araştırmalar, taşlardaki hayvanların o dönemde Güneydoğu’ daki canlı çeşitliliğiyle uyumlu olduğunu ortaya koymuştur. Hatta bir dikilitaştaki aşağı iner pozisyonda betimlenmiş aslan kabartmasından yola çıkarak, aslanın ana vatanının Afrika olmayabileceği konusu gündeme gelmiştir.
22