Cahide Sonku
Bir medeniyet tarihi okuması yapıldığında kadınların
dünyanın hangi köşesinde kurulmuş olursa olsun medeniyetlerin oluşumunda güçlü birer figür olarak ortada olduklarını görürüz. Kadınlar sadece medeniyetlerin var olmasında önemli roller üstlenmiyor elbette,
dahası bu medeniyetlerin devamını ve gelişmesini de
sağlayan başat öğe olarak öne çıkıyorlar. Kadınsız bir
yaşam, hele de medeni bir yaşam oluşması mümkün
değil. Kentleri kent yapan kadınların kendilerine özgü
kavrayışlarıyla sergiledikleri küçücük dokunuşlar.
Bilimi, teknolojiyi, kültürü ve ilerlemeyi, kısacası hayatın her alanını geniş bir bakış açısıyla kuşatan kadınların varlığı etkiliyor, yüceltiyor.
Kadına dair tüm bu olumlu yaklaşımlar bilinir ve kadının niteliği üzerine onca düşünülüp yazılırken, kadın
kavramı aile içi şiddet ve cinsel istismarla, toplumsal
ve kültürel baskıyla, eğitimden yoksun bırakılma, çalışma hayatından uzak tutulma, iş yerinde ayrımcılık
ve gelir eşitsizliğiyle beraber anılıyorsa, bütün ülkelerin şapkalarını önlerine koymaları gerekir. Hayatın
hayat, kentlerin kent olabilmesi için, yaşanılabilir zamanların var olması ve eşitsizliğin ortadan kalkması
adına kadın kimliğinin her zaman olduğundan daha
fazla incelenmesi, savunulması ve öne çıkarılması
gereken bir dönemi yaşıyoruz.
26
Semahat Geldiay
Oysa 1923 yılında onca çabanın ardından kurulan
Türkiye Cumhuriyeti tüm fakirliğine, imkânsızlıklarına
ve çaresizliklerine rağmen bugün savunulması
gerektiğini söylediğimiz kadını hiç böyle bir yere
koymadı. Öyle ya, bir kavramın savunulması için önce
savunulacak durumda olması gerekir. Genç Cumhuriyet,
aydınlık yarınlara inanan yapısıyla uygulamaya çoktan
geçtiğinden kadın savunulacak durumda olamazdı. Zira
kadını başının üzerinde taşıyordu Türkiye Cumhuriyeti.
Gazi Mustafa Kemal’in açtığı yolda emin adımlarla
ilerleyen kurumlar kadınlarla erkekler arasında hiçbir
fark görmediklerini gösterme yarışına girmişlerdi
adeta. Öncelik eğitime verilmişti elbette. Her şey
eğitimden geçiyordu, başarı da başarısızlık da, eşitlik
ve eşitsizlik de. İnsanlar arasında ayrım yapmanın
ilk durağı eğitimdi, kadınlara uygulanan adaletsizlik
eğitim kurumlarına alınmamalarıyla başlıyordu.
Cumhuriyet, eğitim kurumlarında kadınlara erkeklerle
eşit şartlar sunarak adaletsizliğin önüne geçtiği gibi
aydınlık yarınlara olan inancın da nutuklarda, kitap
sayfalarında, yasa maddelerinde kalmayacağını,
hayatın her yanına yansıyacağını gösteriyordu.