TED Kayseri Koleji Bülten Dergisi 65. Sayı | Page 6

TED KAYSERİ KOLEJİ BÜLTEN ATATÜRK 6 “Ulusun, ulus gençlerinin, çocukların sağlıkları, sağlamlıkları, gürbüzlükleri üzerine düştüğümüz çok gerekli, bir yaşamsal iştir.” Mustafa Kemal ATATÜRK Atatürk’ün ülkemizde gerçekleştirmek istediği Çağdaş sağlık politikaları daha Milli Mücadele yıllarında Sağlık Bakanlığı (Sıhhiye ve Muaveneti İçtimaiye Vekâleti ) kurulması ile başlamıştı. Osmanlı Devletinde sağlık işleri başlarda Dışişleri Bakanlığına sonradan ise İçişleri Bakanlığına bağlı olarak yürütüldü, yani bir Sağlık Bakanlığı yoktu, sağlık kurumları ikinci dereceden kurumlar olarak görülüyordu. TBMM açıldığında Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâlet’inin (Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı) kurulması tartışmalara yol açtı, Osmanlı’da böyle bir bakanlığın olmadığını ileri süren milletvekilleri vardı. Atatürk ise, yeni devletin halkın önemsenmesi açısından Osmanlı Devleti’nden farkını, bir kere daha bu bakanlıkla gösteriyordu. Bakanlığın sosyal yardım adını da taşıması o dönem için çok önemliydi çünkü Anadolu genelinde çok sayıda annesini ve babasını savaşlarda kaybetmiş kimsesiz çocuk vardı, bu çocuklar camilerde koruma altına alınmışlar, İçişleri Bakanlığının ilgilendiği çocuklardı. Cumhuriyetin ilanından sonra da sosyal devlet anlayışının bir gereği olarak sağlık hizmeti bakanlık kanalı ile başta Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ve dönemin Sağlık Bakanlığı tarafından ciddiyetle ele alınıyordu. Sağlık alanına devlet tarafından verilen bu önem, Mustafa Kemal’in 1 Kasım 1925 tarihinde yaptığı meclis açış konuşmasında şöyle ifade ediliyor “Cumhuriyet hükümetinin başlı başına bir esas olarak başarıyla takip ettiği sağlık mücadelesine gittikçe vasıtalarını artıran bir genişlikle devam olunmak lazımdır”. Birinci Dünya Savaşı tıp tarihi açısından büyük bir kırılma noktası oldu. Savaş öncesi dönemde tüm dünyada olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de salgın ve bulaşıcı hastalıklar ile ilgili bilgi birikimi oldukça sınırlıydı. Savaş yıllarında birçok hastalıkla deneme yanılma yoluyla ATATÜRK VE SAĞLIK mücadele edilmeye çalışıldı. Hastalıkların yaygın bir hale gelmesinin başlıca nedenleri arasında hijyen koşullarının tam manasıyla sağlanamaması geliyordu. Cepheden sivile, sivilden ise cepheye geçişlerde gerekli arındırmalar yapılamadığı için hastalıkların yayılmasının önüne geçilemedi. Sivil halka hizmet veren doktorların büyük kısmının silahaltına alınması, halk sağlığında bozulmalara neden olan yegâne etmen oldu. Osmanlı Devleti’nin kaybettiği topraklardan yapılan göçlerle hastalıklar farklı bölgelere taşındı ve Anadolu’nun sıhhi yapısı bozuldu. Farklı cephelerde mevsime bağlı olarak değişik hastalıklar görüldü. Hekimlerin insanüstü gayretleri neticesinde hastalıkların önüne geçildi. 1918’e kadar devam eden savaşların sonucunda Anadolu toprakları harabeye dönmüştü. Bu tarihten sonra 1922’ye kadar devam edecek düşman işgali başlamıştı. Bulaşıcı ve salgın hastalıklar tüm ülkeye yayılmış durumdaydı. 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla birlikte Anadolu’da sağlık alanında ilk adımlar atıldı. TBMM bir yandan düşman kuvvetleriyle mücadele ederken diğer taraftan halk sağlığının korunması için politikalar üretmekten geri durmadı. 3 numaralı kanun ile Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâleti kuruldu. İstanbul Hükümeti’nin İstanbul’dan ilaç ve diğer sağlık malzemelerinin gönderilmesini engellemesine rağmen zafere kadar, olağanüstü bir gayretle sağlık alanında adımlar atıldı. Cumhuriyet’in ilânını takip eden süreçte düşman işgali sona eren İstanbul’daki sağlık kuruluşlarından faydalanma imkânı doğdu. 1924’te sağlık politikasına göre öncelikli olarak yapılması gerekenler belirlendi. Salgın hastalıklarla mücadele, yeni hastanelerin açılması, doktor yetiştirilmesi, halkın bilinçlendirilmesi ve kanuni düzenlenmelerin yapılması öncelikli konular arasında yer aldı.