TED Kayseri Koleji Bülten Dergisi 65. Sayı | Page 18

TED KAYSERİ KOLEJİ BÜLTEN EĞİTİM YÜREĞİMİZİ KOYMALI Sevgili Dostlar, Denir ki okullar birer deniz feneri gibidir. Çevresine yol gösterir, yön tayin eder, kendini ve dibini aydınlatır. Okullar da bizim deniz fenerlerimizdir. Bir okulda ne kadar tartışılmaz, el vurulmaz, eleştirilmez konu varsa o okul o kadar sağlıklıdır. Bunun tam tersi ne kadar çok tartışılacak, eleştirilecek, üzeri açılacak, gizli saklı kalmış konu varsa o okul da o kadar sağlıksızdır. Okullar mayın tarlası gibidir. Üzerine basar da patlatırız diye korkulur. Oysa bu mayınları bir bir patlatarak, okul alanını temizleyerek, okul psikolojisini düzelterek iklimini rahatlatır, yumuşatır, yaşam alanlarını çoğaltırız. Okullar, hayatın yaşandığı yerler olduğuna göre, yaşam alanımızı yeniden düzenlemeliyiz. Ancak şunu da unutmamalıyız ki bütün okul kültürleri değişime karşı inanılmaz derecede dirençlidir. Direncini de pekiştirmeye uğraşır. Okul kültürü dediğimiz şey, kurumun özüne işlemiş olan normlardır. Bu normlar, tutumlar, inançlar, davranış biçimleri ve kalıpları; değer yargıları, törenler, gelenekler ve adetler ile okula dair söylencelerden oluşan karmaşık bir bütündür kültür. İşte bu kültür okulu oluşturan unsurlara, ögelere bir şey dayatır, o da “bizde bu işler böyledir, biz hep böyle yaparız, geçen sene de böyle yapmıştık bir şey çıkmadı, eski köye yeni adet mi geliyor, biz işimizi biliriz, sakın icat çıkarma, başına iş alma vb…” Bu durumda mevcut düzeni değiştirmek, arı kovanına çomak sokmak isteyen reformcunun en zor işi mevcut kültürü değiştirmeye, yanlış giden işleri açığa çıkarmaya, kalın yorganı kaldırmaya çalışmaktır. Ne var ki işleri otomatiğe bağlamak eğitimcilerin içindeki reformcuyu öldürür. Zira hep yaptıklarını yapmaya devam edersen hep aynı sonuçları alırsın. Mahatma Gandhi “Dünyada görmek istediğimiz değişim biz olmalıyız.” diyor. Mesleğimizin okulun içinden çıkacak reformculara, değişim ajanlarına, etkili liderliğe ve yönetim süreçlerini doğru kullanacak öğretmenlere ihtiyacı var. Bununla beraber ihtiyacımız olan şey, eğitimcilerimizin çocuklarımız için verimli bir öğrenme ortamı oluşturmak üzere nelerin gerektiği ve düşündüğümüz bir ortamın nasıl sağlanacağı konusundaki parlak fikirlerini ve güçlü seslerini işin içine katarak doğru yerde, doğru zamanda, doğru şekilde kullanmak, konuşmak, önermek ve mücadele etmektir. Hepsinden öte yüreğimizi koymaktır. Aslına bakarsanız okul kültürü dışarıdan değiştirilemez, içerden değiştirilmesi gerekir. Uzun süre aynı yerde aynı işi yapmak çevre körlüğü oluşturur. Derler ki suyu en son keşfeden varlık balıktır. “Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler.” bunun için söylenmiştir. Okullarımızın varlık sebebi başta kendimizin ve başkalarının öğrenimini desteklemektir. İşte bu yüzden öğretmenin yaptığı şey iş değil, görevdir. İşe gidiyoruz denmez; okula gidiyoruz, göreve gidiyoruz denir. Eğer zamanımızın çoğunu başka işlerle geçirirsek yaptığımız şey görev olmaktan çıkar, onun adı iş olur. Bizim okulumuz bu anlamda görevini yapan bir öğretmenler topluluğundan oluşmaktadır. Okulların kendi kendilerini yenilemeleri ile okulların kendi kendilerini yenilemeleri paralel gider. E.C.Stanton “Kendini geliştirmek, kendini feda etmekten daha yüce bir görevdir.” diyor. Okullarımızı öğrenme zengini ve öğrenme fakiri diye iki gruba ayırdığımızda biz öğrenme zengini bir okul olmak istiyoruz. Bugün okullarımızın durumu şudur: Okullarımız bilgi zengini ama deneyim fakiri durumundadırlar. İşte bu sebepten birtakım şeylerin nasıl yapılacağını anlatacağımıza, bu anlattıklarımızı yaptırmalıyız. O zaman okul merkezli öğrenmeyi, öğrenen okulu kurabiliriz. Bilgi zengini deneyim fakiri bir okulda, öğrencilerin öğrenme deneyimleri olsa olsa bilgilendirici olabilir, onun da ömrü kısa sürelidir, kalıcı değildir. J. Dewey şöyle diyor: “Hemen hemen hepimizin geriye bakıp da okulda öğrendiğimiz onca bilgi nereye gitti diye merak ettiği olmalıdır.” Bu veciz ifade tam da bizim okulda öğrenme ya da öğrenmeme durumumuzu ifade ediyor. Günümüzde gittikçe artan bir sıklıkla öğretmenin başarısı öğrencilerin sınav notlarını ne kadar yükselttiğiyle ölçülüyor. Öğretmenin de öğrencinin de başarısını belirleyecek olan şey, her şeyden önce üzerinde durduğumuz okul kültürüdür. Öğretmenin liderliğine karşı çıkılması hem öğretmene hem de okula ağır bir fatura çıkarabilir. Okul kültürleri, öğrencinin sürekli öğrenimini ömür boyu öğrenenler topluluğuna katılan öğretmenlere sahip olduğu zaman bunu sağlayabilir ve keyfini sürebilir. Öğretmen aynı zamanda bir öğrenen değilse öğrenci hemen tanır. Öğrenme ile önderlik yapma arasında güçlü bir bağ vardır. Her öğretmen önder olabilir. Her öğretmenin içinde keşfedilmeyi ve okulun yararına kullanılmayı bekleyen olağanüstü liderlik yetenekleri vardır. Önder öğretmen sınıfta olduğu kadar okulun geneline de olumlu etkiler yapan öğretmendir. Örnek olmak başkalarını etkilemek tek etmendir. Birisi bir gün Albert Einstein’e fen ve matematik hakkında bilinmesi gereken her şeyi bilmenin nasıl bir şey olduğunu sormuş. Einstein şöyle cevap vermiş: “Bilinmesi gerekenlerin hepsini bilmiyorum. Aslına bakarsanız okul yıllarımda verdiğim arayı saymazsak, bütün ömrüm boyunca öğrenmeye uğraştım.” Çocuklara, öğretmeye çalıştığımız şeyler ile aslında öğrenmeleri gereken şeyler arasındaki boşluk her gün ve her ders büyüyor. Öğrenciler “öğrenmiş” olmaları gereken onca şeyi sınav biter bitmez neden unutuyor? Okulda öğrendiklerimizle gerçek hayatta yaptıklarımız arasında neden bu kadar kopukluk var? 18 HAZIRLAYAN: Namık KAVRAAL - Ortaokul Müdürü