bir kutuda muhafaza edilerek sahibine
teslim edilirmiş eski ustalarca.
Semerkant, Buhara ve İran’da da
yapılmasına rağmen, tespihçilik sanatı
Osmanlı döneminde, 17. yüzyılda
başlayıp, 19. yüzyılda zirveye ulaşmış
bir sanat dalı haline gelmiştir. Öyle ki bir
zamanlar sırf Kapalıçarşı’da 300’den fazla
tespihçi bulunurmuş.
Hac dönemi en iyilerini Hicaz bölgesine
gönderen tespihçiler, bazen bir tespih
için on yıl kadar emek harcarlarmış.
Malzemeler
verilerek, tespih başı ücreti ödenerek
de dizdirilebilir.) 33’lüklere her 11’den
sonra pul yerleştirilir (veya hiç konulmaz),
99’lukların ise her 33’ten sonra durağı
konulur.
Ayrıca daha çok dergâh ve tekkelerde,
zikir maksatlı yapılmış iri taneli dört
duraklı, 500’lük, sekiz duraklı 1000’lik
tespihler bulunmaktadır. İmamesi
ödağacından ve Mevlevi sikkesi ya da
Bektaşi tacı şeklinde olan bu tespihlerin
içinden hastalar geçirilir ve şifa umulur.
33’lük tespihlerin imame kısmından
sonraki üç ara şaşırmamak, kullanıcısına
kolaylık sağlamak, her devirde bir
taneyi kaydırarak 99 kereyi rahatlıkla
tamamlamak maksadıyla konulur. Gene
99’lukların üstündeki beş ara tane de
500’lük çekim içindir.
Türk-İslam geleneği içinde kullanım
alanına göre, padişah tespihi,
vüzera tespihi, vükela tespihi, zengin
tespihi, fukara tespihi ve tanelerin
küçüklüğünden dolayı zenne
(kadın) tespihi diye bilinen çeşitler
bulunmaktadır ve alıcısının maddi
durumuna göre malzemeleri de değişir.
Kokulu ağaçtan yapılan tespih türleri,
kapaklı, ağaçtan oyma ya da sedefli zarif
6
Malzeme olarak çeşitli materyaller
kullanılmaktadır. Bunlar ağaç, taş,
maden, hayvansal ürün, deniz ürünleri,
fosiller, meyve çekirdekleri ve suni
maddeler olarak sıralanabilir. En çok
ağaç ve hayvansal hammaddeden elde
edilen tespihler için ta Hindistan’dan,
Mısır’dan, Madagaskar’dan, Afrika’dan,
Güney Amerika’dan... malzeme
getirtilmektedir.
Ağaç grubu içinde abanoz, yılanağacı,
ödağacı, sandalağacı, maverd, kanağacı
(paduka), zeytin, pelesenk, gül ağacı,
demirhindi, lâleağacı, saten, şeker, tik,
kokobolo, morağaç, kalenbek, Fethipaşa,
düveydari, günlük ağacı (sığla), nebik
(nebayık-sakız ağacı), şimşir, kuka...
Hayvansal grup içinde fildişi, mamut
dişi, mors balığı dişi (erkek mors balığı
dişinin özü ve dışı), suaygırı dişi, balina
dişi, bağa (deniz kaplumbağası kabuğu),
dev deniz kaplumbağasının göğüs
kemiği, testere balığı dişi, deniz fili,
sedef, zergerdan (gergedan boynuzu),
bufalo boynuzu, boğa boynuzu, manda
boynuzu, keçi boynuzu, geyik boynuzu,
naka (deve kemiği)...
Değerli taş ve madenlerden, zümrüt,
altın, yakut, elmas, necef (kaya kristali),
firuze (turkuaz), laciverttaşı (lapislazuli),
zebercet, yeşim, gümüş, şebçerağ
(granat), cebellukum taşı (ametist), bakır
taşı (malakit), kırmızı veya ateşin akik,
damarlı akik veya mühretaşı (oniks),
alacaakik (kalseduan), yeşime benzeyen
Sokollu Mehmet
Paşa’nın, Azapkapı’daki
konak yangınından
kurtarılamayan
tamamı elmastan
99’luk, padişah III.
Selim’in zümrüt
ve inciden 99’luk
tespihleri, Tiflis Prensi
Mehmet Vezirof’un
Hz. Osman’dan intikal
eden ve Bolşevik isyanı
esnasında Rusya’da
kalan zümrüt tespihi
bu türden zarif
şaheserleridir.
donuk akik (jaspe), Mısır necefi, kuvars,
yıldız taşı...
Fosil kökenlilerden kehribar, siyah
kehribar (Oltu taşı), lületaşı...
Deniz kökenlilerden inci, mercan,
yüzsürü (siyah mercan), amber...
Bitkisel kökenlilerden kuka, narçıl,
sırçalı kuka ile tespih ağacı tohumu,
andız ağacı tohumu, zeytin, hurma,
kızılcık ve iğde... meyvesinin çekirdekleri
sayılabilir.
Ayrıca cam (Beykoz, Çeşm-i bülbül,
kristal), murassa (kakmalı) tespihler de
ustasının elinden şekillenerek alıcısına
ulaşmaktadır. Günümüzde ise sentetik
taş imitasyonları, Almansakızı (sıkma
kehribar), fiber, her renkte sert plastik ve
katalin de malzeme olarak yaygın şekilde
kullanılabilmektedir.
Hammaddenin elde edilmesi
büyük meşakkatlerle olur. Örneğin
amberbalığının bağırsaklarından deniz
yüzeyine dökülen kül renkli, amber isimli
atıklar, ta Hint ve Japon denizlerinden
toplanır. Gene sedef, mercan, inci de
öyledir.
Çamsakızının yeraltına sızıp binlerce
yıl kalıp fosilleşmesinden meydana
gelen kehribar da zor elde edilir ve nadir
bulunur. Kehribarın şeffaf, ateşî, sarı ve
yeşil cinsleri mevcut olur.
300’den fazla çeşidi bulunan, uzun
süre su içinde bekletilerek işlenilmeye
hazır edilen abanoz ağacından yapılmış
tespihler, en fazla rağbet edilenlerin
ilk sıralarında yer alır. Fildişi, gergedan
boynuzu, Hintgülü, ödağacı, sandal ağacı
da abanoz kadar aranılan cinslerdendir.
Renk olarak türlü cins bulunmakla
birlikte, tespih meraklıları ağır renk
denilen bordo, siyah, koyu turuncu gibi
renkleri tercih ederler.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi
alıcıların varlıklarına ve makamlarına
göre çeşitlenen tespihler, ustalarınca el
tornalarında, çömelerek, büyük sabırla
çalışılarak elde edilmiştir yıllar yılı.
Değerli taş ve mücevherler, ince ince
tıraşlanarak, günlerce göz nuru dökülerek
padişah, vezir, paşa gibi mevki sahibi,
paralı kişiler için işlenmiştir.
Sokollu Mehmet Paşa’nın,
Azapkapı’daki konak yangınından
kurtarılamayan tamamı elmastan 99’luk,
padişah III.Selim’in zümrüt ve inciden
99’luk tespihleri, Tiflis Prensi Mehmet
Vezirof’un Hz. Osman’dan intikal eden
ve Bolşevik isyanı esnasında Rusya’da
kalan zümrüt tespihi bu türden zarif
şaheserleridir.
Altın ve gümüş çivilerle kakma şeklinde
nakışlar, Lailaheillallah, Süphanallah,
Allah, Muhammed gibi yazıların
da bulunduğu birbirinden emekli,
birbirinden ustalıklı eserler de hep bu
ustaların elinden çıkmış sab ır neticeleri,
ince ruh birikimleridir.
Zamanında tespihçiliğin ne derece
dorukta olduğu ise şu şekilde tespit
edilmiştir: Padişah 1. Ahmet, kendi
yaptırdığı Sultanahmet Camiinde ilk
Cuma namazı kılınacağı zaman, camii
ve avlunun kaç kişi alacağını merak
ederek, namaza gelen herkese tespih
dağıtılmasını emreder. 99’luk tam 86 000
tespih dağıtılır Cuma namazı öncesi. Bu
sayıdan emin olmak için namaz çıkışında
da tespih dağıtılmasını ister. Gene
99 taneli 86 000 kelenbek ağacından
tespih dağıtılır.Yani bir günde tam 172
000 tespih. Varın ne kadar tespih ustası
olduğunu siz hesap edin.
İlginç bir tespih hatırası: “Vaktiyle
musikişinas bir Tespihçi Emir Efendi
yaşarmış. Bayezit Camii avlusunda tespih
satar, bu sırada da kendi bulduğu bir
terennüm ile ‘tespihim birer paraya’ diye,
şarkı okur gibi sesine ahenk verirmiş.
Garip tesadüftür, bu tespihçi öldüğü
zaman, ‘tespihim birer paraya’ sözünü
ebced ile hesap edenler tespihçinin ölüm
yılına tekabül ettiğini görmüşler.”
Kakmacılık, hakkâklık, ciltçilik,
ebruculuk, kazazlık, hattatlık... gibi
tespihçilik de doruğa çıkmış sanatlar
arasında yer almıştır uzun yıllar. Alanında
7