Ancak görünüşe göre Reed, konu Buns’ın ricalarına
geldiğinde oldukça uyumlu olabiliyordu. Koşmayı planladığımızı duyduğunda sadece ayakkabılarıyla montunu
almış ve tek kelime etmeden bizi evin dışına takip etmişti.
Benim için gerçekten endişelendiğini fark edene dek buna
çok şaşırmıştım.
Arden Gölü’nde koşarken günlerdir ilk defa nefes alıyormuşum gibi hissetmiştim. Kış başlangıcı olduğu için
soğuktu ama evrim geçirmeye başlamadan önce olduğu
kadar beni rahatsız etmiyordu. Soğuktan ve aşırı sıcaktan
beni koruyan zırh gibi bir melek derisine sahip olmaya
başlamıştım. Dönüşüm kusursuzdu, her gün biraz biraz
gerçekleşiyordu. Reed dönüşümün tamamlanmasının birkaç ay daha süreceğini söylemişti.
Bu yeni ten tuhaftı. İnsan teninden daha yumuşak ve
onun genel kusurlarından yoksundu. Ayrıca insan tenimden bir ton açıktı ve benimkisi gibi aşırı hassas görüşlerin
bile ayırt etmekte zorlanacağı bir parıltısı vardı. Ona hayrandım çünkü önceden sahip olduğum tenden daha sert ve
daha dayanıklıydı.
Gölün etrafında koştuktan sonra Buns Reed’in evine
giden yolda durdu. “Tatlım, ben geri dönüp Zee’yi göreceğim. Onu özledim,” derken Reed’den bana bakarak gülümsedi. “Yılbaşını planlamaya başlamak da istiyorum.
Kalmalı ve şey, biraz daha spor yapmalısın.”
“Peki,” diye yanıtladım, Reed’i izliyordum. O da başıyla onayladı. Saniyenin ufak bir parçasında giderek karın
üzerinde hafif ayak izleri bırakmıştı.
“Bu sefer yürümek ister misin?” diye sordu Reed, yolda
adımlarıma ayak uydurarak.
“Elbette,” diyerek yanıtladım. Etrafımdaki manzaraya
odaklanmaya çabalıyordum, böylece profiline dik dik bakmayacaktım. Yüzünün güzel açıları elimi uzatıp ona dokunmayı istememe neden oluyordu.
16