fark etmeyeceğini, onun için böyle
şeylerin önemsiz olduğunu, ama
Marie istiyorsa evlenebileceklerini
söylüyor. Zaman yine geçiyor. Sahil-
de Mersault’nun komşusu Raymond
ve belalılarıyla karşılaşıyorlar. Jigolo
olan Raymond, metresinin kardeşleri
ile şiddetli şekilde tartışıyor. Mersa-
ult aralarına giriyor derken gergin-
likler sonucu kardeşlerden birine
ateş ediyor. Bir kere. Ardından dört
kere daha. Yakalanıyor ve mahkeme-
ye çıkıyor. Öldürdüğünü açıkça söy-
lüyor. “Pişmanlık duymuyorum, sa-
dece can sıkıntısı. Sadece bıkkınlık”.
Mersault, idama mahkum ediliyor ve
gecenin huzurunda kendini buluyor.
50
İşte özetimiz böyle. Adını roman bo-
yunca öğrenemediğimiz ana kahra-
man Mersault, “kendisini adım adım
ölüme götüren süreci” kayıtsız şartsız
izliyor. Belki bu size alışılmışın öte-
sinde gelebilir, ama bu yapıtı kaleme
alırken Camus'nün asıl amacı da buy-
du: bizlere, topluma, çevresine ve oku-
yucusuna yabancılaşmayı yaşatmak.
Mersault'nun ağzından size şu sözleri
aktarabilirim: “Yani bu işin benim dı-
şımda görülüyor gibi bir hali vardı.
Her şey, ben karıştırılmaksızın olup
bitiyordu, kaderim bana sorulmadan
tayin oluyordu (...) İyi düşününce
söylenecek bir şeyim olmadığını an-
lamaktaydım. Kendi kendimi seyre-
diyormuş gibi bir hisse kapıldım.”
Kahramanımız, dakikalar ilerledikçe
kendisine, çevresine, topluma, hayata
ve tüm varoluşa yabancılaşıyor.
“Ee nereden geldi şimdi bu yaban-
cılaşma kavramı?” diye soracağınızı
tahmin ediyorum. En azından umu-
yorum. Bahsettiğimiz yabancılaşma
tabii ki Camus’nün ünlü felsefesinin
bir üründür: “L’absurde”. L’absurde,
yani mükemmel bir çeviri olmasa
bile Türkçe’de “saçma”, XX. yüzyı-
lın varoluşçularının en önemli tez-
lerinden biridir. Her varoluşçu için
farklılıklar gösteren bu “absürt” fel-
sefesi, Camus için daima metafizik
ögeler barındırıyordu. Bir iki dakika
öncesinde okuduğunuz özette Ma-
rie ve Mersault’nun evlenmelerinden
bahsetmiştim. Mersault için evlenip
evlenmemek arasında hiçbir şeyin
fark etmediğini söylemiştim. İşte
karakterin bu bakış açısı absürt fel-
sefemize bir örnek. Aynı şekilde şu
sözleri de söylüyor romanda Mersa-
ult : “Herkes bilir ki, hayat yaşamak
zahmetine değmeyen bir şeydir, as-
lında 30 ya da 70 yaşında ölmenin
önemli olmadığını bilmez değildim,
çünkü her iki halde de gayet tabii
olarak başka erkekler ve kadınlar
yine yaşayacaklar ve bu binlerce yıl
devam edecektir (...) İnsan mademki
ölecektir, bunun nasıl ve ne zaman
olacağının önemi yoktur.”
Hiçbir şey
olmamış gibi.
Annesini
kaybetmemiş
gibi.
Yani anlayacağınız gibi güzel okurla-
rım, her şey boştur. Her şey anlam-
sızdır. İnsanlar... Toplum... Dünya...
Hayat... Her şey saçmadır. Tabii
bunları ben değil, Albert Camus ve
yarattığı alışılmışın dışındaki Mersa-
ult söylüyor. Araştırmalar yaparken
çok güzel bir cümle buldum. Aynısını
yazmak istiyorum: “Yaşamın tekdüze-
liği altında, makineleşmiş bir dünyada
makineleşmiş bir insan, ölümü bile
rahatlıkla kabul eder. Hayat yaşamaya
değmez.” Çok karamsar kelimelerle
anlatıyor gibi görünebilirim, belki de
bu başyapıtın fazlasıyla depresif oldu-
ğu izlenimi verdim size. Ama böyle
bir durum söz konusu değil. Tabii ki,
belki son sayfayı bitirip kitabın kapa-
ğını kapattıktan sonra bir iki varoluş
krizine girebilirsiniz, ama bu sakın si-
zin Yabancı’yı okumanıza engel olma-
sın. Eğer daha önceden okuduysanız,
bir daha okuyun. Elbet yeni şeyler
dikkatinizi çekecektir. Eğer okuma-
dıysanız sizlere tavsiyem, hemen en
yakın kitapçı, kütüphane veya sahafa
gidin ve bu başyapıtı elinize alın. Na-
sıl olsa sonradan bırakamayacaksınız.
P
KAYNAK
http://tr.wikipedia.org
http://fr.wikipedia.org
http://oblderince.wordpress.com
http://www.kalemkahveklavye.com