A Araştırma
Bugün annem öldü.
Belki de dün, bilmiyorum.
“Aujourd’hui, maman est morte. Ou peut-être hier, je ne sais pas. J’ai reçu un télégramme de l’asile :
‘Mère décédée. Enterrement demain. Sentiments distingués.”
Eren Kürklü
[email protected]
XX.
yüzyılın Fransa’sı de-
diğimde aklınıza neler
geldiğini merak ediyo-
rum. Belki Birinci ve İkinci Dünya Sa-
vaşları, belki Maréchal Pétain ve Vichy
rejimi, belki de Charles de Gaulle. Peki
ya edebiyat? Peki ya XX. yüzyılın eşsiz
Fransız literatürü? Akıllara onlarca isim
geliyordur elbet. Usta şairlerden Guil-
laume Apollinaire, André Breton, Paul
Eluard, Louis Aragon, Max Jacob ve
Robert Desnos mesela. Oyun edebiyat-
çılarından Jean Anouilh, Jean Cocteau,
Eugène Ionesco ve Samuel Beckett. Son
olarak da roman yazarlarından Marcel
Proust, André Malraux, Jean-Paul Sartre,
Nathalie Sarraute, Marguerite Duras ve
daha nicelerinden bahsetmek mümkün.
Çok fazla önemli isim saydığımın farkın-
dayım, ama son birinden bahsetmeden
bu konuyu geçmem imkansız olur. Şu
ana kadar tahmin etmediyseniz, bahset-
tiğim bu büyük usta Albert Camus’nün
ta kendisi.
48
“Yüzümü kuma
gömdüm, böyle
güzel oluyor.”
1913’te Cezayir’in Mondovi kasabasında
doğan Camus, İspanyol annesi ve Alsaslı
babası ile yoksul bir hayat sürmekteydi.
I. Dünya Savaşı sırasında 1914’te baba-
sını kaybettikten sonra annesi, onu ve
kardeşlerini okutmak için çeşitli evler-
de hizmetçilik yapmaya başladı. Ancak
bağımsızlığı hedefleyen Albert için hayat
istediği yönde ilerlemiyordu ve henüz
küçük bir çocukken evden ayrılamaya
karar verdi. Böylelikle hepimizin çocuk-
ken ailemize sinirlenip de iki dakikada
hazırladığımız çanta ile evden kaçma
senaryosunu Camus gerçekleştirdi. Bu