Perspective Perspective32 | Page 13

Yaptığın işe aşık olduğunda, idealist bir yoldan da gitmeye çalışıyorsan memlekette enayi oluyorsun maalesef. Aslında Sezen Aksu’nun Lunapark, Son Bakış gibi  daha gizli kalmış şarkılarını yorumlamıştık ama çok ilgi gördü. Sonra baktım ki biletler on dakikada tükeniyor, bıraktım. Bundan sonra artık canımız isterse çalarız. El Adamı’nı da arada bir konserlerde söylüyorduk. Aslında başlarda ben o yorumu albüme koymayı düşünmüyordum fakat Yıldız abla beni sahneye çağırıp o  şarkıyı söyletince ve bunun üzerine Mabel de, “O şarkıyı söylemezsen evinin camını taşlarım.” diye ısrar edince cesaret ettim albüme koymaya. Çünkü gerçekten Sezen Aksu ya da Yıldız Tilbe şarkılarını söylemek çok zor. His yoğunluğundan dolup taştığımız şarkıları olan  şarkı yazarları. Ne zaman o şarkıları dinlesem gözlerim dolar, burnum sızlar. P: Peki böyle klasikleşmiş sanatçıla- rın parçalarını yorumlayınca çok eleş- tirildiniz mi? C.E: Tabii ki… Hem de çok fazla. “Aman bozma, yapma, dokunma!” gibi şeyler. “Bu kız Bülent Ortaçgil şarkısı söylemesin.” diyen de oluyor ama Bü- lent abi “Söylüyorsun değil mi Ceylan Bozburun’u?” deyince benim için kapa- nıyor mesele. O yüzden böylesine tep- kiler pek umrumda değil  açıkçası. Ben sevdiğim şarkıları yorumlamayı seviyo- rum. Neşet Ertaş, Aşık Mahzuni, Müzey- yen Senar, Tülay German, Yavuz Çetin... Tabii ki Türkiye’de doğmuş, İstanbul’da yaşayan bir kadın sanatçı olarak yorum- layacağım bu sanatçıların şarkılarını. Ayrıca herkes benim yaptığım bir işi al- kışlıyorsa,  iyi olduğu konusunda hem fikirse bende bir hata olduğunu düşü- nürüm. Yani bu herkes için geçerli ben- ce. Herkes seviyorsa seni bir düşünmen gerek çünkü doğru bir şey yapmıyorsun demektir. P: Ve popülerlik meselesi...Popüle- rizm hakkında ne düşünüyorsunuz? Gittikçe ulaştığınız  kitleyi genişlet- meyi mi istiyorsunuz, yoksa müziği- nizi sadece belirli bir tayfayla paylaş- mak mı? C.E: Yani benim bir tayfa derdim yok. Bana hiç benzemediğini hissettiğim bir dinleyici görüyorum mesela. Bir bakıyo- rum ki bana çok benzeyen bir dinleyici- den daha hislenerek daha bağıra çağıra, yumruğunu daha çok havaya kaldırarak dinliyor. Sonra şunu diyorum kendime : “Ne oldu Ceylan? Yuttun mu önyargını ?” Bazen de diyorum ki kendime: “Ne ka- dar güzel bir tayfa geldi.” Ama durma- dan konuşuyorlar konser boyunca. Bir müzisyen  olarak, dinleyiciye karşı ön- yargılarım ilk birkaç yıldan sonra tama- men yıkıldı. O yüzden bir tayfayı mutlu etmek gibi bir derdim yok. Benim tek istediğim, şarkı söylemek, ürettiklerimi, yorumladıklarımı paylaşmak. Şu küçük pastayı yemek istediğimde yiyebileyim, dolmuşa binebilecek param olsun yeter bana. Yani yarın ölecekmiş gibi yaşayan insanlarda bundan fazlası manasız  şey- ler. Popüler olmak, Mabel’in, Kalben’in, Gaye’nin popüler olması, şu açıdan çok iyi bir  şey: Plak şirketleri,Cihan Mürtezaoğlu’na Can Güngör’e Nil İpek’e de albüm yapalım  diyecekler. Mesela, Şebnem Ferah annemi bana hazırla- dı. Çünkü annem öyle bir kadının  var olabildiğini gördü Türkiye’de. Türk bir kadın müzisyenin çıkıp cesur bir imaj- la, cesur sözler  etmesi, bambaşka bir tür ile ilgi uyandırması bir tabuyu yıktı. Biz de bir şeyleri yıkıp başka birilerine ortam yaratmak  istiyoruz, belki de far- kında olmadan bunu yapmaya başladık bile. ‹Benim müziğim de şahane müzik› falan diye konuştuğumu düşünmeyin, en azından var olana alternatif bi müzik olduğu için demek istiyorum. Para pul değil yani dert, başka dertler var...Bak yine ‘enayi’ gibi coşuyorum... 11