İ
zmir’de Yunan göçmeni bir anne ve
Karadenizli bir babanın kızı olarak,
Fatma Sezen Yıldırım adıyla dün-
yaya geldi Sezen Aksu. Anılarında
bahsettiği üzere, daha iki buçuk
yaşında evden kaçıp sokak sokak, komşu
komşu bütün mahalleyi tavaf edip; ak-
şam olduğunda sütçü katırının üstünde
eve dönen ve dönemin Türk filmlerine
özenen bu deli dolu çocuk, İzmir’in de-
mokrat ve çok kültürlü toplumunda te-
mellendirdi dünyaya bakışını. O dönem
Yeşilçam’da Türkan Şoray, Hülya Koçyi-
ğit, Ediz Hun, Ayhan Işık ölümsüz aşk-
lara, iyilerin kazanıp kötülerin kaybetti-
ği hikayelere soluk aldırıyordu. Müzik,
dans, resim gibi sanat dallarına oldukça
ilgiliydi. Bir ropörtajında dediği üzere:
“Hep dansöz olmak isterdim küçükken.
Allah babama acıdı da şarkıcı oldum.”
Türkiye’nin bu romantik yıllarında Se-
zen çok küçük denilebilecek bir yaşta
ilk evliliğini yaptı.Onu kendi ifadesiyle
ölümün kıyısına getiren bu süreç, onun
ilerleyen yıllardaki eserlerine kazına-
caktı. Yedi ay süren bu evliliğin ardın-
dan derin bir içe kapanış yaşadı. Sanki
Sezen’in o yıllardaki ruh halinin bir te-
zahürüymüşçesine Türkiye de arabeske
doğru koşar adım ilerliyordu. Taşı top-
r ağı altın olan İstanbul’a yeni bir hayat
kurmak ümidiyle gelen Anadolu insanı
ile kentli arasındaki kültür çatışması
Türk müziğinde Arabesk, Anadolu Rock
gibi yeni akımları filizlendirmişti zira.
Bir yandan Ferdi Tayfur “Huzurum Kal-
madı” diye feryat ederken öte yandan
Ajda Pekkan sarı saçları ve modern gö-
rünüşüyle “Hoş Gör Sen” diyordu. Sezen
de böyle bir atmosferde 15 yaşındayken
İstanbul’a geldi ve Altın Ses yetenek ya-
rışmasına katıldı. Sonuç onun için bir
hüsrandı: Altıncı oldu ve hayalleri bavu-
lunda İzmir’e geri döndü.
Liseyi bitirdikten sonra PTT’de şehirler
arası telefon hatlarını birbirine bağlayan
bir santralde işe girdi. 1973 yılında Ege
Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ne girdi-
ğinde ise Türkiye 12 Mart’ın yaralarını
sarıyordu sessizce. Fakat bu sessizlik ya-
vaşça kök salan politik bir kaosa gebey-
di. Çiçeği burnunda üniversite öğrencisi
Sezen ise şöhret olma hayalleriyle ve sü-
süne püsüne düşkünlüğüyle garipsenir
olmuştu. Bir solcu olan müstakbel eşi
Engin Aksu ile de bu dönemde tanıştı.
O dönem sadece Türkiye için değil, Se-
zen Aksu için de bir değişim süreciydi.
Topuklu ayakkabılarını ve kendi deyi-
miyle “dükkân kepenki gibi” takma kir-
7
piklerini çıkartmıştı. Artık ağaç dikme
etkinliklerine katılıyor, Karl Marx oku-
yordu. Ama bu düşünsellik onun duy-
gusal mizacıyla çelişmekteydi. Eşi Engin
Bey Kanada’ya doktora yapmak üzere
gittiğinde para kazanmak üzere bir kua-
för işletmeye başladı. Kuaför dükkânını
batırınca anladı Minik Serçe, bir kez
daha İstanbul’a kanat çırpmalıydı.
1975 yılında ilk plağı Haydi Şansım’ı Se-
zen Seley adıyla çıkardı fakat plak nere-
deyse hiç satmadı. Satılan elli civarı kop-
yayı da eşi dostu almıştı. Gazinolarda da
beklediği talebi görmedi. İlkler Sezen’in
yüzüne hiç gülmüyordu ama o buna
rağmen pes etmedi. Elinde besteleri ak-
lında hayalleri tek tek Unkapanı’ndaki
plakçıları gezdi.
İlkler Sezen’in
yüzüne hiç
gülmüyordu
ama o buna
rağmen pes
etmedi. Elinde
besteleri aklında
hayalleri tek tek
Unkapanı’ndaki
plakçıları gezdi.