Benim işimin konusu da insan.
P: Hem tiyatrocusunuz, hem de bir tele-
vizyon oyuncusu. Birini seçmeniz gerek-
se bir seçim yapar mıydınız arasında ?
EK: Bir mühendis hem bir bina hem
kaldırım yapmaya yetkinken ona köp-
rüyü mü evi mi yapmak istersin diye
sormak ne kadar saçmaysa, bir oyun-
cuya da seçim yaptırmak o kadar saçma
olur. Oyunculuk denen şey tektir. Si-
nema oyuncusu, tiyatro oyuncusu diye
bir ayrım yoktur. Aradaki fark sadece
ölçek farkıdır. Yapılan işin özü aynıdır.
Oynanacak karakterler vardır; sinema-
da, tiyatroda, filmde, dizide, reklamda...
Bunların ticari olanları, daha az ticari
olanları ve ticari olmayanları vardır.
P: Duru Tiyatro’yu kurarken motivasyo-
nunuz neydi? Türk tiyatrosu adına bir iş
yaptığınızı düşünüyor musunuz?
EK: Ben daha önce Bakırköy’de devlet
sermayesiyle açılmış bir tiyatroda çalı-
şıyordum. Ama bu ülkedeki yanlış algı
ve anlayış yüzünden -algı ve anlayışla
kastım, sanatın gerekliliğini çok düşün-
meyen bir yapı, toplumuz biz. Eğer bir
kurumda çalışıyorsanız, ufacık bir yan-
lışınızda ya da boş vermişliğinizde ban-
kamatikle adlandırılırsınız. Oysa herkes
evinde çocuğuna çorbasını içirirken,
“Her rol aslında bir
inşaattır.”
sokaktasınızdır o sırada ya da Elazığ’a
turneye gidiyorsunuzdur. Kimse onu
bilmez. Bizim toplumumuz bir insanı
çalışma süresine ya da mevkisine gör
yargılar, işte ne yaptığının hiçbir önemi
yoktur. Kötü de yapıyor olabilir işini. O
koltukta oturuyor olmak onun çok çalış-
tığını ve çok kıymetli olduğunu gösterir
bu toplumda. Bunlar gelişmemiş toplum
yargılarıdır. Yapabilirsiniz ama insanla
ilgili bir yatırım yapmadığınız zaman
onların hiçbir kıymeti yoktur.
P: Neden devlette çalışmıyorsunuz?
EK: Ben devlette çalışmak istemedim.
Devletin benim adıma hangi hikayeyi
anlatacağıma karar vermesini de iste-
medim. O sebeple bu tiyatro kuruldu.
Anlatmak istediğimiz hikayeleri anlat-
mak için kurduk Duru Tiyatro’yu. İkinci
sebep dünyada hiç oynanmamış ya da
‘’Hadi canım bizde oynanamaz o oyun!’’
denen oyunları oynamak için, üçüncü
ise sadece seksüel olarak bir çağrışım-
dan bahsetmiyorum, politik olarak, söy-
lem olarak, dil olarak, anlatım biçimi
olarak ‘’Bu oyun oynarsanız sizi keser-
ler!’’ diyecekleri oyunları oynamak için
kurduk. Sizin ve sizden önceki kuşak-
ların, yıllar önce oynanmış sizin artık
görme olasılığınız olmayan oyunları,
sizin de anlayacağınız ve hoşlanacağınız
şekilde sahnelemek için. Tiyatro bir baş-
kaldırış hikayesidir. Uzlaşılan hikayeler
vardır, onları da anlatırız. Çünkü tiyat-
ro, toplumun her kesimine hitap etmek
zorundadır.
P: Sondan Sonra oyununuzun çok iz-
lendi. Sizce bu oyunun bu kadar başarılı
olmasının sebebi ne? Seyirciye hissi o
kadar aktarabilmeniz mi, yoksa oyunun
içinde var olan bir şey mi, konuda olan
bir şey mi ?
EK: Teşekkür ediyorum. Seyirciye hissi
iyi aktarabilmek ve iyi temsil edilmek.
Çünkü kötü oyunlar da oynadık biz.
Sondan Sonra›yı hala oynuyoruz. Son-
dan Sonra’ya başladıktan sonra kaldır-
dığımız başka oyunlar da oldu. Genel
hikayesi evrensel. Tiyatronun hikaye-
siyle ilgili aslında. Tiyatro evrensel bir
sanattır. Yerel olamaz. Yerel olan yazarı-
dır, oyuncularıdır. Tiyatronun güzelliği
şudur; İnsanla ilgili bir hikaye anlattığı
için Sondan Sonra’ da anlattığı hikaye
dünyanın başka yerinde de geçerlidir.
İnsanları terörizmle korkutmanın, faşist
baskılarla düşünce birliğine zorlamanın
ya da hayatın temel ihtiyaçlarıyla tehdit
etmenin pek çok coğrafyada karşılığı
var. En çok da Orta Doğu coğrafyasında
49