Perspective Perspective31-email | Page 51

Benim işimin konusu da insan. P: Hem tiyatrocusunuz, hem de bir tele- vizyon oyuncusu. Birini seçmeniz gerek- se bir seçim yapar mıydınız arasında ? EK: Bir mühendis hem bir bina hem kaldırım yapmaya yetkinken ona köp- rüyü mü evi mi yapmak istersin diye sormak ne kadar saçmaysa, bir oyun- cuya da seçim yaptırmak o kadar saçma olur. Oyunculuk denen şey tektir. Si- nema oyuncusu, tiyatro oyuncusu diye bir ayrım yoktur. Aradaki fark sadece ölçek farkıdır. Yapılan işin özü aynıdır. Oynanacak karakterler vardır; sinema- da, tiyatroda, filmde, dizide, reklamda... Bunların ticari olanları, daha az ticari olanları ve ticari olmayanları vardır. P: Duru Tiyatro’yu kurarken motivasyo- nunuz neydi? Türk tiyatrosu adına bir iş yaptığınızı düşünüyor musunuz? EK: Ben daha önce Bakırköy’de devlet sermayesiyle açılmış bir tiyatroda çalı- şıyordum. Ama bu ülkedeki yanlış algı ve anlayış yüzünden -algı ve anlayışla kastım, sanatın gerekliliğini çok düşün- meyen bir yapı, toplumuz biz. Eğer bir kurumda çalışıyorsanız, ufacık bir yan- lışınızda ya da boş vermişliğinizde ban- kamatikle adlandırılırsınız. Oysa herkes evinde çocuğuna çorbasını içirirken, “Her rol aslında bir inşaattır.” sokaktasınızdır o sırada ya da Elazığ’a turneye gidiyorsunuzdur. Kimse onu bilmez. Bizim toplumumuz bir insanı çalışma süresine ya da mevkisine gör yargılar, işte ne yaptığının hiçbir önemi yoktur. Kötü de yapıyor olabilir işini. O koltukta oturuyor olmak onun çok çalış- tığını ve çok kıymetli olduğunu gösterir bu toplumda. Bunlar gelişmemiş toplum yargılarıdır. Yapabilirsiniz ama insanla ilgili bir yatırım yapmadığınız zaman onların hiçbir kıymeti yoktur. P: Neden devlette çalışmıyorsunuz? EK: Ben devlette çalışmak istemedim. Devletin benim adıma hangi hikayeyi anlatacağıma karar vermesini de iste- medim. O sebeple bu tiyatro kuruldu. Anlatmak istediğimiz hikayeleri anlat- mak için kurduk Duru Tiyatro’yu. İkinci sebep dünyada hiç oynanmamış ya da ‘’Hadi canım bizde oynanamaz o oyun!’’ denen oyunları oynamak için, üçüncü ise sadece seksüel olarak bir çağrışım- dan bahsetmiyorum, politik olarak, söy- lem olarak, dil olarak, anlatım biçimi olarak ‘’Bu oyun oynarsanız sizi keser- ler!’’ diyecekleri oyunları oynamak için kurduk. Sizin ve sizden önceki kuşak- ların, yıllar önce oynanmış sizin artık görme olasılığınız olmayan oyunları, sizin de anlayacağınız ve hoşlanacağınız şekilde sahnelemek için. Tiyatro bir baş- kaldırış hikayesidir. Uzlaşılan hikayeler vardır, onları da anlatırız. Çünkü tiyat- ro, toplumun her kesimine hitap etmek zorundadır. P: Sondan Sonra oyununuzun çok iz- lendi. Sizce bu oyunun bu kadar başarılı olmasının sebebi ne? Seyirciye hissi o kadar aktarabilmeniz mi, yoksa oyunun içinde var olan bir şey mi, konuda olan bir şey mi ? EK: Teşekkür ediyorum. Seyirciye hissi iyi aktarabilmek ve iyi temsil edilmek. Çünkü kötü oyunlar da oynadık biz. Sondan Sonra›yı hala oynuyoruz. Son- dan Sonra’ya başladıktan sonra kaldır- dığımız başka oyunlar da oldu. Genel hikayesi evrensel. Tiyatronun hikaye- siyle ilgili aslında. Tiyatro evrensel bir sanattır. Yerel olamaz. Yerel olan yazarı- dır, oyuncularıdır. Tiyatronun güzelliği şudur; İnsanla ilgili bir hikaye anlattığı için Sondan Sonra’ da anlattığı hikaye dünyanın başka yerinde de geçerlidir. İnsanları terörizmle korkutmanın, faşist baskılarla düşünce birliğine zorlamanın ya da hayatın temel ihtiyaçlarıyla tehdit etmenin pek çok coğrafyada karşılığı var. En çok da Orta Doğu coğrafyasında 49