Orada ben şunu
anlıyorum; sanat
pastası Türkiye’de
belli bir kesimdeyse
şu an o kesim
genişledi.
Ufak tefek kurslara gidiyordum, sanat
tarihi eğitimi eksikliğimi kapatmaya
çalışıyordum. Bir galeri sahibi olacağım
hiçbir zaman aklıma gelmemişti. O yüz-
den her şey aslında birbirini tetikleyerek
güzel bir şekilde bana yollar açtı. Doğru
seçimler yaptığımı şu an görüyorum. almamız çok zor, orijinal bir sanat eseri
alıyorsunuz. Bizim maalesef Türkiye’de
o kültürümüz daha gelişmedi. Bu tip
yerlerle beraber biraz daha gelişecek bel-
ki. O yüzden aslında biz böyle bir sayfa
açarak Türkiye’de güzel bir iş yaptığımı-
za inanıyoruz.
P: Buranın diğer galerilere göre farkını
bize anlatabilir misiniz? P: Sergilenen sanatçılar ve eserler nasıl
belirleniyor? Hangi aralıklarla değişiyor-
lar?
N.B: Burası ulaşılabilir sanat galerisi.
Konsept Fransa’da ilk doğduğunda ön-
celikle sanatçıdan yola çıkarak böyle bir
fikir ortaya atılmış. Demişler ki sanatçı-
lar galerilerde yer bulmakta çok zorlanı-
yorlar. Yer bulduktan sonra satış yapa-
cak, parasını alacak vs. yani çok uzun bir
süreç ve dolayısıyla birçok sanatçı ek iş
yapmak zorunda kalıyor. O yüzden biz
böyle bir konsept oluşturalım diye dü-
şünmüşler. Burada eserleri satıldıkça her
ay sonunda sanatçıya belli bir maaş
gibi para yatsın hesabına. Ekonomisi-
ni garantiye almış sanatçı da daha çok
sanatına odaklanabilsin böylece sana-
tını geliştirebilsin. En büyük farklılı-
ğımız çok geniş bir sanatçı ağını içi-
mizde barındırıyor olmamız. Bizimle
çalışan 600 sanatçımız var. Burada şu
an 14’ü sergileniyor. Bu 600 sanatçı
bütün Carré d’Artistes şubelerine eser
sağlıyor ve bizim galerimize de her
ay yeni bir sanatçı geliyor, bizden bir
sanatçı da başka bir galeriye gidiyor.
Dolayısıyla aslında hep bir rotasyon
var. Sanatçı açısından da şöyle bir
güzelliği var; bir tek Türkiye’de sergi-
lenmiyorlar. Yarın Paris’e gidecekler,
öbür gün Barcelona’da sergilenecek-
ler, Miami’ye gidecekler. Onlar da
hedef kitlelerini genişletmiş oluyorlar
bir bakıma. Sanatsever açısından bak-
tığımızda normalde bu fiyatlara eser
N.B: Bütün sanatçılar Fransa tarafından
seçiliyor. Fransa’da bir sanatçı departma-
nı var, başvurular oraya yapılıyor. Biz de
aslında bize gelen sanatçıları direk oraya
yönlendiriyoruz. Bu komite her ay top-
lanıyor. Aslında bakılan en büyük kriter,
ilk kişisel sergisini açmış olması. Ondan
sonrasında tarzına bakılıyor, tekniğine,
çalışma tarzına ve hızına bakılıyor.
Bizim kapımız her
zaman açıktır, yaz kış.
İnsanlar gerçekten
çekinmeden buraya
girsin istiyoruz.
Girdiğinizde mutlaka
birisi size karşılıyor.
P: Geçtiğimiz Eylül ayı itibariyle
Türkiye’de ilk yılınızı doldurdunuz. Bu
bir yıl içerisinde buradaki sanat camia-
sından nasıl yorumlar aldınız?
N.B: Olumlu ve olumsuz yorumlar var.
Aslında dünyada da bu hep böyle ol-
muş. Fransa’da ilk açıldığında gelenek-
sel galerilerden çok ciddi tepki görmüş.
Bunun ekonomik bir sebebi var; bizim
fiyatlarımız onlardan düşük. Ama şu an
için Türkiye’de o kadar geniş bir camia
yok. Sanatçılar çok olumlu yorumluyor-
lar, galeriler de henüz bizi galeri olarak
kabul etmiyorlar. Onların kulvarında
değiliz.
P: Sanatla ilgilenen, galeri gezmeyi se-
ven çok insan var ama bu sanatseverle-
rin sadece çok küçük bir yüzdesi sanat
eseri satın alıyor/alabiliyor. “Herkes için
sanat” söyleminizle bu algıyı ne kadar
yıkabildiğinizi düşünüyorsunuz?
N.B: Aslında bu algıyı yıkmak uzun
bir süreç istiyor. Galerinin konseptini
anlatmak bile bir süre alıyor. Buraya
gelip bizden buranın konseptini din-
leyip çıkarken hala “Peki bu eserden
kaç tane var şimdi?” diyen oluyor.
Dolayısıyla bu bir süreç. Sanatı de-
mokratikleştirmek de çok büyük bir
söylem ama bizim galerimizden ilk
sanat eserini alan çok insan var. Ora-
da ben şunu anlıyorum; sanat pasta-
sı Türkiye’de belli bir kesimdeyse şu
an o kesim genişledi. Zaten demok-
ratikleşmek o demek. Normalde bir
galeriye girip fiyatını bile sormaya
çekinen insanlar, buraya geliyor, öz-
gürce geziyor, fiyatlarını sormadan
görüyor, bütçesine uygun mu değil
mi diye düşünüp ona göre seçiyor.
Bizim kapımız her zaman açıktır, yaz-
39