Perspective Perspective31-email | Page 25

Bu planın genellik- le yapı marketlerde uygulanmasının sebebi ortamın çok karmaşık olması ve her çeşit ürüne yer verilmesidir. Yani yalnızca ihtiyacını- za odaklanıp diğer bölümleri hızlı hızlı geçtiğiniz takdirde, ihtiyacınız olmayan hiçbir şey gözünü- ze takılmaz. Alış- veriş arabalarından bahsetmişken son bir şey ekleyelim, alışveriş arabası ne kadar büyükse sizi o kadar çok almaya teşvik eder. Yapılan araştırmalara göre arabaların boyu iki ka- tına çıkarılınca tüketim %19 artmış. Ze- kice, şeytanice. Reyonların arasında gizlenen diğer bir tuzak da raflara takılı askılarda satılan ürünler. Burada anahtar kelimelerimiz çağrışım ve ihtiyaç. Mesela, ofis malze- melerinin bulunduğu reyonlarda raflarda asılı sepetlerde paket kahveler olur. Ofis “Bizim işimiz sizin cebinizi boşaltmak ve sizin işiniz de bundan zevk almak” çoğu insana kahve çağrıştırır çünkü ofis- te veya ofis işi yaparken kahve içmek bir nevi alışkanlıktır. O kahveler oraya koyu- lur ki siz o an ihtiyacınız olmasa ve kahve reyonuna gitmeyecek olsanız bile poşet dosya, delgeç veya klasör alırken 3-5 pa- ket kahveyi de atın alışveriş arabanıza. Çağrışım ve ihtiyaç… Satmak: bir değer karşılığında bir malı alı- cıya vermek. İşin özü bu tabii. Ama unut- mamamız gerekir ki mağazalar kâr için var. Dolayısıyla süpermarketlerin bunca şeytani planı varken hazır giyim mağa- zaları tabii ki geri kalmazlar. Alışveriş Bilimi adlı kitabın yazarı Paco Underhill “Bir mağazada kendi seçiminizle hareket ettiğinizi düşünebilirsiniz ama aslında bi- linçli olarak yönlendiriliyorsunuz.” diyor. Neden bahsettiğine biraz açıklık getire- yim; bir mağazanın altın kozu vitrinidir. İyi bir vitrin iyi bir CV gibidir; müstakbel patronunuzun CVlere göz gezdirirken si- zinkini ayrı bir yere koymasını sağlayacak dikkat çekici bir şeyler varsa, işi alırınız. Patronu etkilemek için 3, maksimum 4 saniyeniz var. Vitrinde de durum aynı. Müstakbel müşterinizin vitrine şöyle bir bakarken sizin vitrininizin önünde daha zünü inceleriz. Bu bir resim de olsa cansız manken de olsa odak nokta- mız yüz olur. Ama cansız mankenlerin kafası olmadığında, yüze odaklanarak harcayacağımız vak- ti üzerindeki kıya- fetlerde harcarız ve içeri girme ihtima- limiz artar. Vitrine kanıp mağazadan içeri girdiğinizde de hoş bir koku ve uzun süre durmasını sağlayacak dikkat çekici bir parçanız varsa, müşteriyi kapar- sınız. Bu yüzden iyi bir vitrin çok önemli- dir. Kullanılan renkler, renklerin uyumu, marjinallik gibi değişkenler müşteriyi içe- ri çeker. Vitrinlerde en çok gördüğümüz ürünler pantolon, etek ve ayakkabıdır. İçeride de aynı şekilde pantolonlar, etek- ler ve ayakkabılar ön planda olur. Çünkü kıyafet alırken beynimizde yankılanan kelime “uyum”dur. Bunu alırsam hangi bluzumla giyerim diye düşünürüz. Evde ona uyan bir bluz bulamadık ama panto- lonu çok beğenmişsek, bir bluzla birlikte alırız. Bu mantıkla pantolonlar ve etekler bluz ve gömlek alımını, ayakkabılar da kemer ve çanta alımını tetikler. Vitrinler ve mağazanın içi de bu stratejiyle deko- re edilir. Vitrinleri cansız mankenlerden bağımsız düşünemeyiz elbette. Zaman zaman bu cansız mankenlerin kafaları olmaması gözünüzden kaçmamıştır. Bu- nun da şeytani bir açıklaması var tabii. Şöyle ki, biriyle karşı karşıya geldiğimiz- de ilk olarak yüzüne odaklanırız ve yü- Bilimsel verilere göre havada hafif bir koku olduğunda müşteriler %20 daha fazla para harcarlar. ona eşlik eden bir müzik karşılar sizi. Şık mağazalarda hafif, sakinleştirici bir mü- zik çalarken, gençlere yönelik mağaza- larda daha yüksek ritimli canlı müzikler müşterileri daha uzun süre içeride tutar. Diğer yandan, artık tüm mağazaların kendine has kokuları var ve bu da önem- li bir tuzak. Bilimsel verilere göre hava- da hafif bir koku olduğunda müşteriler %20 daha fazla para harcarlar. Burada en önemli nokta sadelik. Çünkü yoğun ve karışık kokular beyni yorar ve algıyı dağı- tır. Mağaza içlerindeki diğer bir tuzak ise aynalardır. İnsanlar ayna gördüklerinde istem dışı olarak yavaşlar ve kendilerine bakarlar. Bu durumda mağaza yöneticisi en fazla satmak istediği ürünleri aynaların çevresine konumlandırır ki, müşterinin gözü gayriihtiyari olarak o ürünlere takıl- sın. Demek ki neymiş, her ayna görüşü- müzde durup bakmıyormuşuz. Bu okuduklarınızdan sonra mağazaların gözünüze biraz daha farklı görüneceğini düşünüyorum. Tüm bu planlardan anla- şılacağı gibi, her ne kadar farkında olma- sak da alışverişe çıktığımızda her yanı tu- zaklarla dolu kocaman bir oyunun içinde buluyoruz kendimizi. Paco Underhill’in bahsettiği de bu. Bilinçli olarak yönlen- diriliyoruz. Siz siz olun, alışveriş yaparken kontrolün sizde olduğuna emin olun. Unutmayın, şeytan ayrıntıda gizlidir. P KAYNAK www.cnnturk.com www.sarptas.wordpress.com 23