f
fenêtre
CESARET KIRINTILARI
Furkan Yaşar
[email protected]
O
50
nlarca kağıt eskittim
ama hala başarılı olama-
dım, delirmeme ramak
kaldı hissedebiliyorum.
Evet evet bu yazıdan
bahsediyorum hala bir
sonuca ulaşamamış ol-
mak kafayı yedirtiyor
bana. Biliyorum denemem gerek, bir
kez olsun takıntılarımdan uzaklaşıp
kendimi olabildiğince saydam bir şekil-
de dışarıya yansıtmam gerek ama nasıl
olur? Bir insan göz göre göre nasıl buna
cüret eder? Sizi bilmem ama ben her
zaman yazı yazamam hatta bazen bile-
rek yazmam çünkü korkarım benliğim-
den. Evet size ilginç gelecek bir cümle
sarf ettiğimin farkındayım ama doğrusu
bu.Ben kendinden korkan biriyim ve
benliğimi sadece yazı yazarken hisse-
debilirim.
Yazdığım cümlelerin anlaşılıp anlaşıl-
madığına dair herhangi bir fikre sahip
olamamam beni kahrediyor. İşte bu
yüzden yazılarımı paylaşmayı sevmem
insanlarla ve bu yüzden korkarım ken-
dimi açığa çıkarmaktan. Yanlış anlaşıla-
cağıma hiç anlaşılmasam daha iyi diye
düşünür ve kaçarım herkesten. Hatta
ben gündüzleri de sevmem çok fazla
çünkü apacık ortadadır her şey, herkes,
her yüz... Bu yüzden geceleri yeğlerim
yaşamak için. Sakın bana bu cümleyi
gerçek anlamıyla anladığınızı söyle-
meyin eğer öyleyse başka bir şey ifade
etmeye bile tenezzzül edemem çünkü.
İşte bundan bahsediyorum egomun
gün yüzüne çıkması, karamsarlığımın
bu denli belli olması; sanki gündüzleri
yaşar gibiyim. Sanki karanlığın içinde
huzur bulduğum o bölüm elimden ça-
lınmış ve aydınlığın içindeki tek karan-
lık benmişim gibi hissetmeye başladım.
Sanki
karanlığın
içinde huzur
bulduğum o
bölüm, elimden
çalınmış ve
aydınlığın
içindeki tek
karanlık
benmişim gibi
hissetmeye
başladım.
Biliyorum benden bekleyeceğiniz bir
yazıyla karşılaşmıyorsunuz; yazıda çi-
çeler, böcekler değil karanlıklar, kasvet-
li havalar ağırlıkta. Hafif bir tebessüm
belirdi şu an yüzümde, bunu yazmadan
açıklayamazdım size, yapacak bir şey
yok. İçinizden herhangi bir bütünlüğe
sahip olmayan, anlam kaymalarının
haddinden fazla olduğu tutarsız bir yazı
diye geçiriyor olabilirsiniz ama napalım
beğenip beğenmemenizden öte rahat-
layıp rahatlamadığıma dikkat ederim
ben. Eğer bu yazıyı sonuca ulaştıracak
gücü benliğimde hisseder ve fakr-u za-
ruret içinden çırpınmaktansa yek katre
olana kadar size kendimi anlatabilirsem
kendi karanlığıma dönüp eski huzuru-
ma tekrar kavuşacağım ve hem siz hem
de ben rahatlamış olacağız.
Paragraflara ayırdığıma bakmayın, böy-
le yazmamın tek sebebi aralarda derin
bir nefes alıp bir paragraf bitinceye ka-
dar gözlerimi ayırmadan yazmaya de-
vam etmemden başka hiçbir şey değil.
Evet bu yazıyı da yırtıp atasım var çün-
kü ne yazdığıma dair en ufak bir fikrim
bile yok. Bu arada size söylemeyi unut-
tum, ben yazdığım yazılarımı okumam
daha doğrusu okuyamam. Bu yüzden
hata yaptıysam veya sizi kızdıracak bir
şey yazdıysam yapacak bir şey yok.
Önceden çok daha fazla yazardım; her
an, her saniye elimde kalemle gezer ve
aklıma gelen her şeyi kağıda aktarırdım
ama ne demişler ‘’Ne kadar yeni sayfa
açsak da kağıtta, eski sayfadaki mü-
rekkebin izi barınır orada da’’. Yukarı-
da söyledim mi bilmiyorum ama ben