Perspective Perspective 37. Sayı | Page 41

çalışan kalabalıklar doldurur; yağ- murlu bir İstanbul’sa eğer, her köşe başında yağmuru fırsat bilen plastik şemsiye satıcıları çıkar birden. Şehrin insanları taksi bulamamalarını yağmu- ra bağlayıp sinirlenirken bambaşka bir yerde birileri ıslak toprak kokusunu duyunca en sevdiği şeyin yağmurlu bir gün olduğunu düşünüp memnu- niyetle gülümser. Yani hepimiz farklı şekillerde misafir ederiz hayatın ve doğanın önümüze bıraktıklarını. Bize sunulmuş dünya, yaşadığımız şehir, oturduğumuz sokaklar içi boş bir kutu.Bizim kutuya koyduklarımızla dünyanın en güzel yeri de yaratılır, insanların geçmeye korktuğu sokak- larda. Ve o kadar yüce gönüllü- dür ki, kahka- hayı da gözya- şını da, aşkı da nefreti de aynı misafirper- verlikle kabul eder. Sokaklar, sanatçıların, acıların, hayal- lerin ve hayal kırıklıklarının bir arada sessizce anlatıldığı bir kitap gibi aslın- da.Yolda yürürken birden karşımıza bir müzik grubu çıkıyor, şarkılarına birkaç saniye ortak oluyoruz, etrafları- nı saran küçük kalabalıkla uzun uzun dinlemesek de kulağımıza çalınıyor müzikleri.Birden şarkının içine giri- yor, hızlı hızlı yürürken birkaç saniye- liğine bir melodinin içindeymişçesine devam ettiriyoruz hayatımızı.Ardın- dan biraz daha yürüyünce küçük bir sokak çocuğuna gözümüz çarpıyor. Elinde oyuncak, küçük bir gitar var. Şaşırıyoruz; küçük bir çocuğun so- kakta tek başına olmasına değil, bu yok- lukta o gitarı nasıl bulduğuna. Bırakmış dilenmeyi, oturmuş öylece bir köşeye, kendi kendine gitarını çalıyor. Bu sefer zor geliyor onun melodilerinde yaşa- mak.İnsan acılarda, hayal kırıklıklarında yaşamaktan kaçınır ve sokakta kalbini burkan bir çocuk gördü mü başını çevi- rir hemen, gürültülü yaşamında kaybet- tirir onu. Bu yüzden arabamızda gider- ken bir sokak çocuğu cama yaklaştı mı göz teması kurmaktan çekiniriz. Hayatın ona getirdiği şartları, işte onun da kade- ri bu diyerek bir cümlede özetlemenin getirdiği mahcubiyetten.Anlayacağınız her zaman şen şakrak, toz pembe de- ğildir sokaklar. Zamanında üniversite öğrencilerinin iki farklı yön uğruna birbirlerini öldürmelerine de, tonlarca kumaşın yerlere savrulmasına da şahit olmuştur sokaklar.Bu yüzden bize an- latıcakları vardır işte. Tam bu noktada bahsedebiliriz so- kakların da bir ruhu olduğundan. Biz bu ruhları ne kadar koruyabildik, İs- tanbul sokakların bize anlatmak iste- diklerini ne kadar dinledik, işte orası cevabı olmayan bir soru.Kafamızdaki “yenilenme” ve “dönüşme” fikriyle her köşenin büyüsünü bozduk.Yaşan- mışlıkları yok ederek ve eski olan her şeyin yenilenmeye ihtiyacı olduğunu düşünerek fark etmeden aslında kendi kendimizin yabancısı olduk. Küçük- lük sokaklarımızı tanıyamaz hale gel- dik. Oysaki, bazen bakımsızsa ya da eskiyse, hatta çirkinse ve kirliyse bir noktada öyle bırakmalıyız bazı şeyle- ri. Çünkü bir şehrin hep mükemmel sokaklara ihtiyacı yoktur ama yıllarca hiç bozulmadan aynı kalabilmiş, anı- ları olan, içinde bir canlı gibi ruh taşı- yan, iyisiyle kötüsüyle bizi anlatan ve bizi yansıtan sokaklara ihtiyacı vardır. P 39