1959 yılında Anthony Burgess’in yanlış
bir teşhis sonucu yaşamının son yılına
girdiğini öğrenmesiyle 12 ayda arala-
rında Otomatik Portakal’ın da bulun-
duğu 5,5 adet romanı yazmaya koyul-
ması modern klasiklere katkı sağlayan
bir gelişme oluyor. Ölümün kıyısında
olduğunu düşünen bir yazarın psi-
kolojisiyle kaleme alınmış bu kitap,
yakın gelecekte sokakların bir cehen-
neme çevrileceğine inanan bir distop-
yayı konu alıyor. Ölçüsüz şiddet, taciz,
tecavüz, hırsızlık ve suçun çemberinde
oluşan hikayede yaşanan olayların son
derece sıradanlıkla anlatılması kitabın
en etkileyici ve zorlayıcı noktalarından
bir tanesi. Kanların dökülmesi, insan-
ların acı çekmesi ve buna sebep olan-
ların aldığı zevk, zaman zaman mide
bulandırıcı bir seviyeye gelse de kitabı
elden bırakmak mümkün olmuyor.
Kitabı kült hale getiren ve belki de
beni bu yazıyı yazmaya iten en önemli
etken tüm bu vahşetin yalnızca 15 ya-
şındaki Alex ve arkadaşları Dim, Pete
ve Georgie’nin başının altından çıkma-
sı. Lise çağındaki bu gençler sokak ço-
cukları olmasa da “sokağın çocukları”
olarak var olmaya, holiganlık yaparak
benliklerini ispat etmeye çalışıyorlar.
Okula arada dikkat çekmemek ve nor-
mal gözükmek için uğrayan bu küçük
çete, geceleri sokaklarda içine madde
katılmış sütler içip iyice cesaretlenerek
ev soymak, masum insanlara saldır-
mak, kadınları taciz etmek, diğer genç
çetelerle ölümcül kavgalar etmek gibi
aktivitelerle ilgileniyorlar. Benimsedik-
leri korkunç yaşam tarzı ve zevk alma
biçimlerinden aileleri ve çevreleri biha-
ber gibi gözükse de aslında durumun
ne kadar yaygın ve alışılmış olduğunu
kitap ilerledikçe anlıyor okur. Akşam-
ları evden çıkıp sabaha karşı dönen
Alex, masada annesinin bırakmış ol-
duğu yemeklerle karşılaşıyor ve sabah-
ları ilgisiz ailesine inandırıcı olmayan
yalanlar söyleyerek serseri hayatına
rahatça devam edebiliyor. Yozlaşmış
bir toplumda, çocuklarını tanımayan
ailelerin kulaklarını ve gözlerini kapa-
tarak ekmek derdinde olmaları kapita-
list düzene yapılmış sessiz bir eleştiri
olarak çıkıyor karşımıza.
Tanrı ne ister?
Tanrı iyilik mi
ister yoksa iyi
olma seçeneğini
mi? Kötülüğü
seçen bir insan,
kendisine iyilik
dayatılmış bir
insandan bazı
açılardan daha
üstün olabilir
mi?” - Otomatik
Portakal
“Sokağın çocukları” ve “sokağın sahip-
leri” olarak var olan Alex ve arkadaşları,
bütün düzene başkaldırsa da aralarında
yakalamaya çalıştıkları disiplin ve hiye-
rarşi, inandıkları değerlerle ters düşüyor
kimi zaman. Alex’in baskıcı tavırları ve
liderlik yapmak istemesi çetenin sonunu
hazırlayan başlıca sebep olarak beliriyor.
Okumayı dileyenler için fazla detay ver-
memeye çalıştığım bu kitapta Anthony
Burgess aynı zamanda okuru değerler
ve düzen hakkında yoğun bir sorgula-
ma yapmaya itiyor. İyi ve kötü olmak
arasındaki bilinçli tercihin üstünde du-
ran yazar, bu seçimin bir seçim olmak-
tan çıkarılmasının insanı insan yapan
en önemli özelliğinden mahrum bırakıp
bırakmayacağını sorgulatıyor: “Tanrı ne
ister? Tanrı iyilik mi ister yoksa iyi olma
seçeneğini mi? Kötülüğü seçen bir insan,
kendisine iyilik dayatılmış bir insandan
bazı açılardan daha üstün olabilir mi?”
Otomatik Portakal; bilinç, irade, seçim
kavramlarının yarattığı üçgen içerisin-
de okuyucuları düşüncelere daldırırken
yazarın bu kitabı yazmak için Rus ve
Cockney aksanlarını kullanarak yarattığı
Nadsat dili, yazarın filoloji dalındaki usta
yeteneğini ve özgünlüğünü gözler önüne
seriyor. Okurun başta yadsıdığı bu dil,
sonraları kitapla bütünleşerek doğal bir
hal alıyor. Bakmak yerine “dikizlemek”,
yumruk atmak yerine “zumzuklamak”,
dövmek yerine “marizlemek” gibi te-
rimler Alex karakterini iyice somutlaş-
tırarak okurun zihnine yerleştiriyor.
1971 yılında Stanley Kubrick’in be-
yaz perdeye aktarmasıyla Otomatik
Portakal daha da tanınır hale geliyor.
Ludovico Tekniği ismiyle sinemalar-
da gösterime girmeye hazırlanan film
sonradan, tıpkı senaryonun da asıl ki-
taba sadık kalması gibi, orjinal haliyle
piyasaya sürülüyor. Okurken zaman
zaman gerilip ürperdiğim bu kitabın
filminin IMDb puanı 8.3 gibi hayli
yüksek bir oranda. İzleyicileri bir hayli
tatmin eden bu filmi, kitabı hayalimde
kurduğum gibi hatırlamak için izleme-
meyi tercih ettim. İzlemeyi dileyenle-
rin oldukça etkileyici bir yapıtla karşı-
lacaklarından eminim.
Biraz kurgu, biraz felsefi sorgulamalar,
biraz da toplum eleştirisinden nasibi-
ni almak isteyen herkesin Otomatik
Portakal’ı okumasını, üşenenlerin de
izlemesini şiddetle tavsiye ediyorum.
Sokak ve ilk gençliği ele alan Otomatik
Portakal, ne kadar distopik bir dünya-
da geçse de günümüz ve gelecek so-
runlarına ışık tutan düşündürücü bir
yapıt olmaya devam ediyor. P
KAYNAK
https://www.gazeteduvar.com.tr/
dunya/2017/07/19/evsiz-insan-sayisi-
2025te-1-6-milyar-olacak/
https://www.imdb.com/title/tt0066921/
Otomatik Portakal, Anthony Burgess
37