de niye eğitim görülmesin ki.
P: Sizin döneminizde tiyatroya ve-
rilen değeri, günümüzde kaybet-
meye başladık, bu durum hakkın-
da ne düşünüyorsunuz?
M.G: Ben hep yaptığım işe saygı
ve sevgi duyuyorum. Neticede bu
işten evime ekmek götürüyorum.
Hâlâ sabaha karşı kalkıp notlar
alıyorum. O zamanlar televizyon
yoktu ve tiyatro-sinema birincil
eğlence-kültür platformuydu. Tele-
vizyon gelince, tiyatronun izlenme
oranı azaldı. Buna karşılık insanı,
insana insanla ve insanca anlatan
bir sanat olduğu için insanlar va-
roldukça tiyatro varolacak. Tiyat-
roya bir şey olmaz; ancak dediğim
gibi seyircisi azaldı, bu da sergi-
lenme sayısını azalttı. Benim son
yazdığım oyun, “Şarkılar Seni Söy-
ler” müzikali, Müzeyyen Senar’la
başlayıp Zeki Müren’in ölümüyle
bitiyor. Gazino kültürünün nasıl
gelişip nasıl bittiğini anlatıyor, bit-
me sebeplerinin başında da televiz-
yondaki çok kanallılık geliyor.
P: Hâlâ Türkiye’deki büyük bir
çoğunluk sizi fabrikatör Bayram
olarak anıyor, sizin için de Orhan
Kemal’in bekçisinin önemli oldu-
12
İnsanı,
insana, insanla
ve insanca
anlatan bir
sanat olduğu
için insanlar
varoldukça
tiyatro
varolacak.
ğunu biliyoruz. Bu unutulmaz rollerin
sizinle özdeştirilmesini sağlayan süreç-
te, rolleri benimsemek için nasıl araştır-
malar yaptınız?
M.G: Gözlem. Bu mesleğin en önemli
tarafı gözlemdir. Klasik oyunları oy-
narken öğrenciler “Hocam, Hamlet oy-
narken Danimarkalı bir prensi nereden
bulup gözlemleyeceğiz?” diye sorar.
Bu cevap, Shakespeare’ın ustalığında
yatar; çünkü o, insanı anlatır. İnsana
dair her şey var bu karakterlerde: aşk,
kin, nefret, öfke, cinayet, ihtiras...
Ben zaten göstermeci bir biçimi sa-
vunuyorum. Halkın arasındayken
bakıyorsun, ayakları yere değen ya-
şamış insanları izliyorsun.
P: İstanbul’a hayran olduğunuzu
biliyoruz, İstanbul’daki değişim
hakkında ne düşünüyorsunuz?
M.G: İstanbulluyum ben, bu yüz-
den bu şehri çok seviyorum. Ço-
cuğumun çocuğu burada doğmuş
olsaydı 7.göbek olacaktı. Metro-
pollerin kaderleri böyledir ve bu
kaçınılmazdır. 81 yılında Paris’e
gittiğimde normal bir şehirdi, yıl-
larla bir sürü yerden göç aldı ama
Paris gene aynı Paris’ti. Buraya da
geliyorlar, başka yerlerden de ge-
lecekler. Metropollüysen “Hem
karnım doysun, hem de poğaçam
bitmesin.” gibi bir düşünceye sahip
olamazsın. İstanbul’da yaşamak is-
tiyorsan bunlarla yaşayacaksın.
P: Rahmetli Savaş Dinçel’le unutul-
maz anılarla dolu bir dostluğunuz
var. Hayatınızı bu iki dostun hayat
savaşı nasıl etkiledi?
M.G: Savaş’ın hastalığının kötü-
ye gittiğini anladığımda, aşağıda-
ki dükkanları yıkıp Savaş Dinçel