Perspective Perspective 37. Sayı | Page 14

de niye eğitim görülmesin ki. P: Sizin döneminizde tiyatroya ve- rilen değeri, günümüzde kaybet- meye başladık, bu durum hakkın- da ne düşünüyorsunuz? M.G: Ben hep yaptığım işe saygı ve sevgi duyuyorum. Neticede bu işten evime ekmek götürüyorum. Hâlâ sabaha karşı kalkıp notlar alıyorum. O zamanlar televizyon yoktu ve tiyatro-sinema birincil eğlence-kültür platformuydu. Tele- vizyon gelince, tiyatronun izlenme oranı azaldı. Buna karşılık insanı, insana insanla ve insanca anlatan bir sanat olduğu için insanlar va- roldukça tiyatro varolacak. Tiyat- roya bir şey olmaz; ancak dediğim gibi seyircisi azaldı, bu da sergi- lenme sayısını azalttı. Benim son yazdığım oyun, “Şarkılar Seni Söy- ler” müzikali, Müzeyyen Senar’la başlayıp Zeki Müren’in ölümüyle bitiyor. Gazino kültürünün nasıl gelişip nasıl bittiğini anlatıyor, bit- me sebeplerinin başında da televiz- yondaki çok kanallılık geliyor. P: Hâlâ Türkiye’deki büyük bir çoğunluk sizi fabrikatör Bayram olarak anıyor, sizin için de Orhan Kemal’in bekçisinin önemli oldu- 12 İnsanı, insana, insanla ve insanca anlatan bir sanat olduğu için insanlar varoldukça tiyatro varolacak. ğunu biliyoruz. Bu unutulmaz rollerin sizinle özdeştirilmesini sağlayan süreç- te, rolleri benimsemek için nasıl araştır- malar yaptınız? M.G: Gözlem. Bu mesleğin en önemli tarafı gözlemdir. Klasik oyunları oy- narken öğrenciler “Hocam, Hamlet oy- narken Danimarkalı bir prensi nereden bulup gözlemleyeceğiz?” diye sorar. Bu cevap, Shakespeare’ın ustalığında yatar; çünkü o, insanı anlatır. İnsana dair her şey var bu karakterlerde: aşk, kin, nefret, öfke, cinayet, ihtiras... Ben zaten göstermeci bir biçimi sa- vunuyorum. Halkın arasındayken bakıyorsun, ayakları yere değen ya- şamış insanları izliyorsun. P: İstanbul’a hayran olduğunuzu biliyoruz, İstanbul’daki değişim hakkında ne düşünüyorsunuz? M.G: İstanbulluyum ben, bu yüz- den bu şehri çok seviyorum. Ço- cuğumun çocuğu burada doğmuş olsaydı 7.göbek olacaktı. Metro- pollerin kaderleri böyledir ve bu kaçınılmazdır. 81 yılında Paris’e gittiğimde normal bir şehirdi, yıl- larla bir sürü yerden göç aldı ama Paris gene aynı Paris’ti. Buraya da geliyorlar, başka yerlerden de ge- lecekler. Metropollüysen “Hem karnım doysun, hem de poğaçam bitmesin.” gibi bir düşünceye sahip olamazsın. İstanbul’da yaşamak is- tiyorsan bunlarla yaşayacaksın. P: Rahmetli Savaş Dinçel’le unutul- maz anılarla dolu bir dostluğunuz var. Hayatınızı bu iki dostun hayat savaşı nasıl etkiledi? M.G: Savaş’ın hastalığının kötü- ye gittiğini anladığımda, aşağıda- ki dükkanları yıkıp Savaş Dinçel