niyorlar, o zaman doğru ve kapsamlı
bilgi sahibi olsunlar. Anne-babasından
doğru eğitim alıp, internette karşılaş-
tığı şeylerin kendisi için sadece ikinci
bir referans olarak kalmasını sağlama-
lıdır. Gördükleri içerikler hatalı olabi-
lir. Böyle bir durumda çocuk, gördü-
ğü şeyin doğruluğuna ailesinin verdiği
eğitim sayesinde karar verebilmelidir.
Mesela pornoda, “onay” kavramı yok-
tur. İnsanların birden bire sevişmeye
başlaması, “Bu davranışa hazır mı,
değil mi, kadının rolü nedir bir iliş-
kide, erkeğin rolü nedir” gibi birçok
soru işareti oluşturuyor. Dolayısıyla
çocuklar ve gençler sağlıklı bir cinsel
eğitim temeli alırsa internette ve ger-
çek hayatta karşılaşacakları durumlara
karşı hazırlıklı oluyorlar. Fakat önlem
almaktansa sorun baş gösterdiğinde
çözüm bulmayı tercih eden kültürü-
müzde sorun “yetişen neslin cinselli-
ği” olduğunda ödenen bedel ölçüle-
mez bir hal alabilir. Kız çocuklarına
regl olmadan önce menstural döngü-
den bahsetmemiz; cinsel şiddete veya
tacize uğramadan önce çocuklarımıza
“onay” kavramını, bedenini korumayı
öğretmemiz; bunlardan bahsedebil-
mek için de çocukluktan başlayan bir
temel cinsellik eğitimine değinmemiz
gerekir.
Cinsel şiddet cinsellikle değil, güç ile
alakalıdır. Buna rağmen cinsellikten
bahsetmeden cinsel şiddetten bahset-
mek pek mümkün değildir. Söz ko-
nusu çocuklar ve gençler olduğunda
cinsellikten bahsetmeden cinsel şid-
detten bahsetmenin zedeleyici etkileri
olabilir. Kötü dokunuşlardan bahset-
mek adına güzel dokunuşları anlat-
makla, güzel dokunuşlara ek olarak
kötü dokunuşlardan da bahsetmek
arasında algısal olarak ciddi bir fark
vardır. Bu algısal fark ise çocuğun ge-
lecekte duygusal ve bireysel ilişkileri-
ne bakış açısını ciddi olarak etkileyen
bir faktör olarak karşımıza çıkabilir.
İnsan bedeni, cinselliği ve davranışla-
rıyla ilgili son dönemde yayımlanan,
düşünülen ve kamusal alanda konu-
şulanlar büyük ölçüde şiddetle öz-
deşleşiyor. Toplumsal algı da bundan
nasibini alıyor. Çocuk ve gençlerin
bedenleriyle ilgili öğrendikleri ilk -ve
bazen tek- şey “Kimse sana dokuna-
maz”. Cinsellik ve bedenleriyle ilgili
iletişim kurmanın tek motivasyonu
onları cinsel şiddetten korumak oldu-
ğunda, kanayan yarayı tedavi etmek
yerine üstüne yara bandı yapıştırmış
Çocuklarla ku-
rulan iletişim-
den daha da
öncelikli olan,
ebeveynlerin ve
çocuk yetişti-
ren kişilerin
kendi değerle-
ri, önyargıları
ve tutumlarını
gözden geçir-
meleridir.
oluyoruz; yani hiçbir şey çözülmüyor.
Çocuklara sadece bedenlerini koruma-
ları gerektiğinin öğretilmesi esasında
“seks-negatif” bir yaklaşımdır, çünkü
bedeni sadece potansiyel olumsuzluk-
larla özdeşleştirir ve çocuklara kapsamlı
bir bilgi vermez. Öte yandan, çocuklara
organların doğru isimlerinin öğretilme-
si, özel bölgelerin tanımlanması, bede-
nin çok güzel ve çeşitli olabileceğinin
aktarılması ve sonrasında özel bölge-
ler dair kuralların, onları korkutma-
dan, güçlendirecek şekilde anlatılması,
“seks-pozitif” bir yaklaşımdır. Olması
gereken de budur.
Cinsellik eğitimi bebeklik ve çocukluk
döneminde aslında eğitimden ziyade
bir iletişim biçimi olarak benimsen-
diği zaman çok daha etkilidir. Örne-
ğin özel bölgelerin, bedensel hakların
tanımlanması ilerleyen yaşlarda onay
kavramının daha net anlaşılmasına
destek olur. Organlara doğru isimlerle
hitap etmek, çocuklara dokunmadan,
sarılmadan, sıkıştırmadan onlardan
izin almak, kapıları açık dahi olsa ki-
rişi tıklamak, istemedikleri insanlarla
temasta bulunmaları için zorlama-
mak, sordukları soru ne olursa olsun
cevaplamak her yaşta her koşulda ya-
pılabilir. Spesifik bir yaşla şartlamak
yerine “başına gelmeden önce anlat/
konuş” ilkesini benimsemek önemli.
Ergenlikten bahsetmek için ergenliği,
korunmadan bahsetmek için ilk cin-
sel ilişkisini beklemek çok geçtir. Ve-
rilen tepkiler, çocukla iletişim biçimi,
sorulan soruların yanıtlanması, çocu-
ğun bedensel sınırlarına ve haklarına
saygı gösterilmesi cinsellik eğitimini
kapsamlı ve sürüdürebilir kılar. Cin-
selliğe dair iletişimlerde olumsuz me-
sajlar, beden ayıplaması ve korkutma
taktiklerinden uzak bir yol izlendiği
zaman, çocuk ve gençler cinselliği
çok daha gerçekçi ve olumlu şekliy-
le algılayabilir. Burada “olumlu”dan
kasıt, teşvik değildir. Çocuklarla ku-
rulan iletişimden daha da öncelikli
olan, ebeveynlerin ve çocuk yetiştiren
kişilerin kendi değerleri, önyargıları
ve tutumlarını gözden geçirmeleri-
dir. Cinselliğe dair önyargılarımız ve
değerlerimiz çoğunlukla bir olay ile
beraber gündeme gelebilir; bir çocuk
9