Perspective Perspective 37. Sayı | Page 11

niyorlar, o zaman doğru ve kapsamlı bilgi sahibi olsunlar. Anne-babasından doğru eğitim alıp, internette karşılaş- tığı şeylerin kendisi için sadece ikinci bir referans olarak kalmasını sağlama- lıdır. Gördükleri içerikler hatalı olabi- lir. Böyle bir durumda çocuk, gördü- ğü şeyin doğruluğuna ailesinin verdiği eğitim sayesinde karar verebilmelidir. Mesela pornoda, “onay” kavramı yok- tur. İnsanların birden bire sevişmeye başlaması, “Bu davranışa hazır mı, değil mi, kadının rolü nedir bir iliş- kide, erkeğin rolü nedir” gibi birçok soru işareti oluşturuyor. Dolayısıyla çocuklar ve gençler sağlıklı bir cinsel eğitim temeli alırsa internette ve ger- çek hayatta karşılaşacakları durumlara karşı hazırlıklı oluyorlar. Fakat önlem almaktansa sorun baş gösterdiğinde çözüm bulmayı tercih eden kültürü- müzde sorun “yetişen neslin cinselli- ği” olduğunda ödenen bedel ölçüle- mez bir hal alabilir. Kız çocuklarına regl olmadan önce menstural döngü- den bahsetmemiz; cinsel şiddete veya tacize uğramadan önce çocuklarımıza “onay” kavramını, bedenini korumayı öğretmemiz; bunlardan bahsedebil- mek için de çocukluktan başlayan bir temel cinsellik eğitimine değinmemiz gerekir. Cinsel şiddet cinsellikle değil, güç ile alakalıdır. Buna rağmen cinsellikten bahsetmeden cinsel şiddetten bahset- mek pek mümkün değildir. Söz ko- nusu çocuklar ve gençler olduğunda cinsellikten bahsetmeden cinsel şid- detten bahsetmenin zedeleyici etkileri olabilir. Kötü dokunuşlardan bahset- mek adına güzel dokunuşları anlat- makla, güzel dokunuşlara ek olarak kötü dokunuşlardan da bahsetmek arasında algısal olarak ciddi bir fark vardır. Bu algısal fark ise çocuğun ge- lecekte duygusal ve bireysel ilişkileri- ne bakış açısını ciddi olarak etkileyen bir faktör olarak karşımıza çıkabilir. İnsan bedeni, cinselliği ve davranışla- rıyla ilgili son dönemde yayımlanan, düşünülen ve kamusal alanda konu- şulanlar büyük ölçüde şiddetle öz- deşleşiyor. Toplumsal algı da bundan nasibini alıyor. Çocuk ve gençlerin bedenleriyle ilgili öğrendikleri ilk -ve bazen tek- şey “Kimse sana dokuna- maz”. Cinsellik ve bedenleriyle ilgili iletişim kurmanın tek motivasyonu onları cinsel şiddetten korumak oldu- ğunda, kanayan yarayı tedavi etmek yerine üstüne yara bandı yapıştırmış Çocuklarla ku- rulan iletişim- den daha da öncelikli olan, ebeveynlerin ve çocuk yetişti- ren kişilerin kendi değerle- ri, önyargıları ve tutumlarını gözden geçir- meleridir. oluyoruz; yani hiçbir şey çözülmüyor. Çocuklara sadece bedenlerini koruma- ları gerektiğinin öğretilmesi esasında “seks-negatif” bir yaklaşımdır, çünkü bedeni sadece potansiyel olumsuzluk- larla özdeşleştirir ve çocuklara kapsamlı bir bilgi vermez. Öte yandan, çocuklara organların doğru isimlerinin öğretilme- si, özel bölgelerin tanımlanması, bede- nin çok güzel ve çeşitli olabileceğinin aktarılması ve sonrasında özel bölge- ler dair kuralların, onları korkutma- dan, güçlendirecek şekilde anlatılması, “seks-pozitif” bir yaklaşımdır. Olması gereken de budur. Cinsellik eğitimi bebeklik ve çocukluk döneminde aslında eğitimden ziyade bir iletişim biçimi olarak benimsen- diği zaman çok daha etkilidir. Örne- ğin özel bölgelerin, bedensel hakların tanımlanması ilerleyen yaşlarda onay kavramının daha net anlaşılmasına destek olur. Organlara doğru isimlerle hitap etmek, çocuklara dokunmadan, sarılmadan, sıkıştırmadan onlardan izin almak, kapıları açık dahi olsa ki- rişi tıklamak, istemedikleri insanlarla temasta bulunmaları için zorlama- mak, sordukları soru ne olursa olsun cevaplamak her yaşta her koşulda ya- pılabilir. Spesifik bir yaşla şartlamak yerine “başına gelmeden önce anlat/ konuş” ilkesini benimsemek önemli. Ergenlikten bahsetmek için ergenliği, korunmadan bahsetmek için ilk cin- sel ilişkisini beklemek çok geçtir. Ve- rilen tepkiler, çocukla iletişim biçimi, sorulan soruların yanıtlanması, çocu- ğun bedensel sınırlarına ve haklarına saygı gösterilmesi cinsellik eğitimini kapsamlı ve sürüdürebilir kılar. Cin- selliğe dair iletişimlerde olumsuz me- sajlar, beden ayıplaması ve korkutma taktiklerinden uzak bir yol izlendiği zaman, çocuk ve gençler cinselliği çok daha gerçekçi ve olumlu şekliy- le algılayabilir. Burada “olumlu”dan kasıt, teşvik değildir. Çocuklarla ku- rulan iletişimden daha da öncelikli olan, ebeveynlerin ve çocuk yetiştiren kişilerin kendi değerleri, önyargıları ve tutumlarını gözden geçirmeleri- dir. Cinselliğe dair önyargılarımız ve değerlerimiz çoğunlukla bir olay ile beraber gündeme gelebilir; bir çocuk 9