men Georges Melies oldu. Tiyatroyu
filme çeker gibi sabit duran bir kame-
radan filmlerini çekti. Değişik çekim
ölçeklerini, kamera açılarını kullanan ve
kamerayı, öykünün değişik ritimlerine
göre uygulayan ilk sinemacı Amerikalı
Edwin S. Porter’dır. 1903 yılında “Bü-
yük Tren Soygunu” adlı filminde değişik
kamera açılarını kullandı. Sinemayı baş-
lı başına anlatım aracına dönüştüren ise
Griffith’tir. Günümüzdeki klasik sinema
tekniklerini ilk uygulayan oydu.
1920-1927 yılları arasında, sessiz sine-
ma kullanılıyordu. Bu dönemde, farklı
film türleri ortaya çıktı ve ilk örnekleri-
ni verdi. Komedi, cinayet, korku, sanat
ve tarihsel filmler bu dönemde çıkarak
yayıldı. Hatta Sovyet hükümeti, sine-
mayı propaganda amacı olarak kullan-
dı. Buna oldukça önem veren hükümet
dünyanın ilk sinema okulunu kurdu:
Devlet Sinema Enstitüsü (VGİK).
Ses ile görüntüyü birleştirme işlemleri
1919 yılında başladı. Lee De Forest, sesi
optik olarak filmin üzerine kaydeden
bir aygıt geliştirdi. Bu aygıtla, Fonofilm
adıyla patent aldı. Bir dizi film gösterisi
yaptılar. O dönemin büyük yapım şir-
ketleri, bu aygıtın pahalı olması gerek-
çesiyle ilgilenmedi. O zamanlar küçük
bir yapım şirketi olan Warner Bros sesli
yapım ile ilgilendi ama amaçları sadece
filme müzik eklemekti. “Don Juan” adlı
filmi 6 Ağustos 1926’da müzikal olarak
gösterdiler. Sinema tarihinin ilk ses-
li filmi, 1927 yılında, “Caz Şarkıcıları”
adlı film oldu. Filme, müzikler ve bazı
diyaloglar yerleştirildi. Daha sonraları,
Savaşlar,
devrimler,
aşklar,
korkular,
heyecanlar;
filmlere konu
oldu.
çekimlerden sonra seslendirilen filmler
yapıldı. Dublaj uygulaması ilk olarak
“Hallelujah!” filmi ile kullanıldı.
İlk filmler belgesel gibi olduğundan
oyuncular yer almıyordu. Günümüzde
bir sürü oyuncu var olsa da bu oyuncu-
ların ilki “Kraliçe Mary’nin İdamı” adlı
filmde Kraliçe Mary’yi canlandıran, R.L
Thomas’tır. Bu filmde ilk defa dekor ve
kostüm kullanılmıştır.
Sesli sinemayla birlikte, renkli filmler
gösterilmeye başlandı. Fakat kullanı-
lanlar, çok ilkel yöntemlerdi. Disney’in
çizgi filmlerinde renkler kullanıldı. Bu-
nun ilk örnekleri, 1933 yılındaki “Üç
Küçük Domuzcuk” çizgi filmi ve 1934
yılındaki “La Cucaracha” filmi renklerin
kullanılmasını yaygınlaştırdı. Tam anla-
mıyla renkli sinemaya geçiş, 1935 yılın-
da “Becky Sharp” filmiyle oldu.
Sinemaya tarih birçok yön verdi. Her
türlü tarihsel gelişim ve yaşanan olay,
7
sinemayla karışarak hayatımıza girdi.
Savaşlar, devrimler, aşklar, korkular, he-
yecanlar; filmlere konu oldu. Konularla
birlikte akımlar ortaya çıktı. Bu akımlar
ve konulara göre sinema şekil alarak ge-
lişmey e devam etti.
Sinemanın yedinci sanat olarak adlan-
dırdığını söylemiştik. Umarız bu durum
günümüzde geçerliğini koruyordur. Bü-
yük bir pazar halini alan sinema, günü-
müzde endüstriye dönüşmüş bir halde.
Yapımcıların sadece kâr amacı güderek
kaliteden yoksun filmler yapmamasını
diliyor ve teknolojinin son derece ge-
liştiği çağımızda, kaliteli yapımlar bek-
liyoruz.
Yazıda sinemanın ilk yıllarına ve kısa ta-
rihine değinmeye çalıştım. Umarım be-
ğenirsiniz. Sonraki yazılarda görüşmek
üzere! P
KAYNAK
http://saklikutuphane.blogcu.com
http://www.filmyapim.net
https://www.turkedebiyati.org
https://tr.0wikipedia.org
http://www.tdk.gov.tr/