işi yok; arada bir kafasını kaldırıyor,
pırıl pırıl gözüken mavi deniz dalga-
larına bakıp kaleminin ucunu açıyor
o kadar. Kahvenin sahibiyle sohbeti
çok iyi, sanki uzun zamandır birbir-
lerini tanıyorlarmış gibi. Bir sohbe-
te başladılar mı susmak bilmiyorlar;
Burgaz’ın güzelliklerinden, sorunla-
rından bahsediyorlar uzun uzun: “…
ama her şeye rağmen güzel buralar”
diye bitirtiyorlar lafı. İşin tuhafı, çok
konuşkan, sohbete meraklı birilerine
benzemiyorlar.Yazar belli ki eski adalı,
denize bakışından, Burgaz’dan bahse-
dişinden ,bu yaşta şu lodosta adanın
tepesine tırmanmasından açıkça belli
oluyor. İçimden gidip adamla uzun
uzun sohbet etmek, huyunu suyunu
bilmek, hikayelerini dinlemek geçi-
yor; daha fazla tutamıyorum kendimi,
çayı yalnız yudumlamak hiç cazip gel-
miyor o an, yanında keyifli bir sohbet
gerek.
Kalkıyorum masamdan, elimde yarı-
sına kadar içtiğim çayım, oturuyorum
adamın yan sandalyesine. Garip garip
bakıyor ilk bakışta, sanki tanımaya
çalıştığı eski bir ahbapmışım gibi, çı-
karamıyor bir türlü, çareyi soğuk bir
“Hoş geldin”de buluyor. Nasıl baş-
lasam lafa diye kara kara düşünüyo-
rum, birden gözüme kalın ve sararmış
yapraklarıyla oldukça ürkütücü duran
defteri batıyor.
-Yazar mısınız?
Adam gülümsüyor, yanlış anlaşılma-
sın, küçümsercesine değil, belli ki ho-
şuna gitmiş soru.
-Eh, yazarım bir şeyler.
-Hangi konularda yazıyorsunuz? Ben
okumayı çok severim özellikle polisi-
ye, Agatha Christie tarzı.
-Hayat hakkında, ada hakkında, her
gün sokağın başında mendil satmak
için bekleyen küçük kız çocuğu hak-
kında, aklıma ne gelirse, ne hisseder-
sem yazarım.
Sessizlik. Tuhaf ama içimde dayanıl-
maz bir merak oluşuyor, yazdıklarını
okumak, onunla tartışmak, bu kah-
veden bir yazarın ilk karalamalarını
okumanın verdiği zevkle çıkmak isti-
yorum.
-Biraz okuyabilme imkanım var mı
acaba?
Harıl harıl
yazıyor, hiç
durmadan,
sanki içini
döküyormuş,
yazmasa delire-
cekmiş gibi.
-Yazdıklarımı daha defterimdeyken kim-
se okuyamaz, üstelik daha ilk satırlarım.
Eğer bir yazıyı daha büyütmeden, ol-
gunlaştırmadan insanlara okutursan ka-
lemin küser sana, büyüsü kaçar yaptığın
işin.Yazmak büyü işi zaten ,bazen kale-
min senden bağımsız akar gider, bazen
de ne yaparsan yap hikaye yürümüyorsa
büyü bozulmuştur bi kere.
Lafını bitirince dikkatlice bakıyor yüzü-
me, yapmamam gereken bir şeyi yap-
mışcasına telaşa kapılıyorum.
-Buralı mısın sen?
-Ailem doğma büyüme Burgazlıdır, ben
işe güce koşturmaktan pek gelemiyorum
buralara. Şehrin telaşına kapılıp gitmişiz
bi kere, bırakmıyor peşimizi.
Yazar bıyık altınd an, sessizce gülüyor:
“Ben ömrümü buralarda ,bak işte şu
gördüğün denizin etrafında, bu adanın
insanlarıyla geçirdim. Peşimizden gelen
de kovalayan da olmadı çok şükür, yeti-
şir ki insan istesin, işte o zaman istediği
vakit istediği yerde olabilir.”
İçimde garip bir savunma yapma isteği
beliriyor.
-Haklısınız, tabii iş seyahatleri gereği
gitmediğim yer kalmıyor, ordan buraya
derken bir bakıyorum nerede olduğumu
ben de unutmuşum.
-Nereye gidersen git, bir kürkçü dük-
kanın olmalı bu hayatta, benim ba-
şımdan neler gelip geçti, bak altmış
beş yaşında hala burdayım, olmak is-
tediğim yerde.
Yazar beni mahcup ediyor, ne de-
sem bilemiyorum, buralara gönlünü
vermiş, görmüş geçirmiş, yazmasına
bakılırsa anlatacak çok şeyi olan bir
adam. Yürümüyor konuşmamız. Şu
adama anlatacak neyim var diye ka-
famdan geçirince elimde hiçbir şey
kalmıyor, artık masama dönme vakti
geldiğini düşünüyorum, iyi akşamlar
dilerken fark ettirmemeye çalışarak
defterine göz atıyorum: ”Kış Ada’nın
her tarafında yerleşebilmek için rüz-
garlarını poyraz, yıldız poyraz, maest-
ro…”
Devamını okuyamıyorum, karmakarı-
şık yazılmış kelimeler, cümleler seçi-
lemiyor, belli ki kendi içinde anlaşılır
ama benim anlamam mümkün değil.
O günden sonra, ne zaman kahveye
uğrasam aynı masada yazara rastlıyo-
rum. Harıl harıl yazıyor, hiç durma-
dan sanki içini döküyormuş, yazmasa
delirecekmiş gibi.
Aradan birkaç ay geçip, okuyacak tüm
kitaplarım bittiğinde, Burgaz’da bir
kitapçıya giriyor, elime bir öykü kita-
bı alıp ilk öykünün ilk cümlesine göz
atıyorum .”Kış Ada’nın her tarafında
yerleşebilmek için rüzgarlarını poy-
raz, yıldız poyraz, maestro…” P
“Kış Ada’nın her tarafında yerleşebilmek
için rüzgarlarını poyraz, yıldız poyraz,
maestro…” Sait Faik’in Son Kuşlar adlı
öyküsünün ilk cümlesinden alınmıştır.
65