Perspective Perspective 35 | Page 69

işi yok; arada bir kafasını kaldırıyor, pırıl pırıl gözüken mavi deniz dalga- larına bakıp kaleminin ucunu açıyor o kadar. Kahvenin sahibiyle sohbeti çok iyi, sanki uzun zamandır birbir- lerini tanıyorlarmış gibi. Bir sohbe- te başladılar mı susmak bilmiyorlar; Burgaz’ın güzelliklerinden, sorunla- rından bahsediyorlar uzun uzun: “… ama her şeye rağmen güzel buralar” diye bitirtiyorlar lafı. İşin tuhafı, çok konuşkan, sohbete meraklı birilerine benzemiyorlar.Yazar belli ki eski adalı, denize bakışından, Burgaz’dan bahse- dişinden ,bu yaşta şu lodosta adanın tepesine tırmanmasından açıkça belli oluyor. İçimden gidip adamla uzun uzun sohbet etmek, huyunu suyunu bilmek, hikayelerini dinlemek geçi- yor; daha fazla tutamıyorum kendimi, çayı yalnız yudumlamak hiç cazip gel- miyor o an, yanında keyifli bir sohbet gerek. Kalkıyorum masamdan, elimde yarı- sına kadar içtiğim çayım, oturuyorum adamın yan sandalyesine. Garip garip bakıyor ilk bakışta, sanki tanımaya çalıştığı eski bir ahbapmışım gibi, çı- karamıyor bir türlü, çareyi soğuk bir “Hoş geldin”de buluyor. Nasıl baş- lasam lafa diye kara kara düşünüyo- rum, birden gözüme kalın ve sararmış yapraklarıyla oldukça ürkütücü duran defteri batıyor. -Yazar mısınız? Adam gülümsüyor, yanlış anlaşılma- sın, küçümsercesine değil, belli ki ho- şuna gitmiş soru. -Eh, yazarım bir şeyler. -Hangi konularda yazıyorsunuz? Ben okumayı çok severim özellikle polisi- ye, Agatha Christie tarzı. -Hayat hakkında, ada hakkında, her gün sokağın başında mendil satmak için bekleyen küçük kız çocuğu hak- kında, aklıma ne gelirse, ne hisseder- sem yazarım. Sessizlik. Tuhaf ama içimde dayanıl- maz bir merak oluşuyor, yazdıklarını okumak, onunla tartışmak, bu kah- veden bir yazarın ilk karalamalarını okumanın verdiği zevkle çıkmak isti- yorum. -Biraz okuyabilme imkanım var mı acaba? Harıl harıl yazıyor, hiç durmadan, sanki içini döküyormuş, yazmasa delire- cekmiş gibi. -Yazdıklarımı daha defterimdeyken kim- se okuyamaz, üstelik daha ilk satırlarım. Eğer bir yazıyı daha büyütmeden, ol- gunlaştırmadan insanlara okutursan ka- lemin küser sana, büyüsü kaçar yaptığın işin.Yazmak büyü işi zaten ,bazen kale- min senden bağımsız akar gider, bazen de ne yaparsan yap hikaye yürümüyorsa büyü bozulmuştur bi kere. Lafını bitirince dikkatlice bakıyor yüzü- me, yapmamam gereken bir şeyi yap- mışcasına telaşa kapılıyorum. -Buralı mısın sen? -Ailem doğma büyüme Burgazlıdır, ben işe güce koşturmaktan pek gelemiyorum buralara. Şehrin telaşına kapılıp gitmişiz bi kere, bırakmıyor peşimizi. Yazar bıyık altınd an, sessizce gülüyor: “Ben ömrümü buralarda ,bak işte şu gördüğün denizin etrafında, bu adanın insanlarıyla geçirdim. Peşimizden gelen de kovalayan da olmadı çok şükür, yeti- şir ki insan istesin, işte o zaman istediği vakit istediği yerde olabilir.” İçimde garip bir savunma yapma isteği beliriyor. -Haklısınız, tabii iş seyahatleri gereği gitmediğim yer kalmıyor, ordan buraya derken bir bakıyorum nerede olduğumu ben de unutmuşum. -Nereye gidersen git, bir kürkçü dük- kanın olmalı bu hayatta, benim ba- şımdan neler gelip geçti, bak altmış beş yaşında hala burdayım, olmak is- tediğim yerde. Yazar beni mahcup ediyor, ne de- sem bilemiyorum, buralara gönlünü vermiş, görmüş geçirmiş, yazmasına bakılırsa anlatacak çok şeyi olan bir adam. Yürümüyor konuşmamız. Şu adama anlatacak neyim var diye ka- famdan geçirince elimde hiçbir şey kalmıyor, artık masama dönme vakti geldiğini düşünüyorum, iyi akşamlar dilerken fark ettirmemeye çalışarak defterine göz atıyorum: ”Kış Ada’nın her tarafında yerleşebilmek için rüz- garlarını poyraz, yıldız poyraz, maest- ro…” Devamını okuyamıyorum, karmakarı- şık yazılmış kelimeler, cümleler seçi- lemiyor, belli ki kendi içinde anlaşılır ama benim anlamam mümkün değil. O günden sonra, ne zaman kahveye uğrasam aynı masada yazara rastlıyo- rum. Harıl harıl yazıyor, hiç durma- dan sanki içini döküyormuş, yazmasa delirecekmiş gibi. Aradan birkaç ay geçip, okuyacak tüm kitaplarım bittiğinde, Burgaz’da bir kitapçıya giriyor, elime bir öykü kita- bı alıp ilk öykünün ilk cümlesine göz atıyorum .”Kış Ada’nın her tarafında yerleşebilmek için rüzgarlarını poy- raz, yıldız poyraz, maestro…” P “Kış Ada’nın her tarafında yerleşebilmek için rüzgarlarını poyraz, yıldız poyraz, maestro…” Sait Faik’in Son Kuşlar adlı öyküsünün ilk cümlesinden alınmıştır. 65