Perspective Perspective 35 | Page 29

CAN ULKAY ILE AYLA’NIN YOLCULUĞU Son dönemlerde her izleyeni derinden etkileyen Ayla filminin yönetmeni Can Ülkay ile çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Ayla’nın Oscar yolculuğuna ve filmle ilgili merak edilenlere daha yakından bakmaya hazır mısınız? Keyifli okumalar! Çağlasu Genç [email protected] Perspective: “Oscar’a kadar götüreceği- me söz veriyorum.” söyleminizdeki en büyük etken neydi? Hikaye mi yoksa kendinize olan inancınız mı? Can Ulkay: Valla iddialı olmak lazım. Bugüne kadar hep iddialı olmadığımız için kaybettik. Biz Los Angeles’a da git- tik. Bu iddia aslında şöyle gelişti: Filme ilk başlarken biz bu hikayeyi okuduk. Üstelik Süleyman Dilbirliği ile, hika- yenin gerçek kahramanıyla görüştük. Dinledikçe, hikaye oluştukça dedik ki bu hikaye güzel bir film olacak. Ve iyi yapabilirsek tüm kurallarını, tüm sine- ma, kadraj, görüntü kalitesini tutturur- sak hikaye güzel,uluslararası bir hikaye; Oscar’a kadar gidebiliriz. Çünkü biraz böyle filmlere ihtiyacı var sinemanın da Oscar’ın da. Gittiğimizde de onu gör- dük. Böyle yola çıktık. Ben yapımcımıza da söyledim, yani bu film daha da kü- çük yapılabilirdi. Ama gerçekten, doğ- ru işler yapılırsa Oscar’a kadar gider bu film dedim. Birinci eleme Türkiye’den çıkmaktı. Bu zordu. Onu geçtik, ona ulaştık. Şimdi de aday adayı olduk. Daha aday olmadık biliyorsunuz. Bu- nun sözünü verdim ben ama oraya ka- dar götürürüz diye söz verdim. Alırız diye söz vermedim. Yapımcımız tabi ben de alacağımıza söz veriyorum dedi. O da tamamen prodüksiyonel anlamda harcananlarla ilgiliydi. Bakalım ne ka- dar sürecek. P: Toronto ve Los Angeles gibi yerlerde gösterimleriniz oldu. İnsanların tepki- leri ne oldu? Aklınıza kazınan bir anı- nızı bizimle paylaşır mısınız? C.U: Oscar aday adayı olduktan sonra Ağustos’un sonunda hemen çalışmalara başladık. Zaten öncesinden Toronto’ya başvurmuştuk, Toronto Festivali’ne. Orada iki tane gösterimimiz oldu as- Fotoğraf: Ceylin Özbek, İrem Bektaş Irmak İshakoğlu [email protected] Fazla maliyetle değil, yeterli maliyetle güzel film yapabile- ceğimizi gör- dük. lında. Oscar’a yolculuk yani Mart ayına kadar olan yolculuğun 1. ayağı Toron to. Toronto’ya kimler gidiyor derseniz, daha çok film sektörü, film endüstrisi, festival yöneticileri, gazeteciler yani tamamen film endüstrisiyle ilgili insanlar gidi- yor. Tabii ki normal seyirci de seyredi- yor ama ordaki asıl amaç pazar. Oscar’a gidişin ilk pazarı. Bir şekilde orada gö- rünmek zorundasınız. Biz de bir tanesi kendimiz bir tanesi Kültür Bakanlığı’nın katkılarıyla iki tane gösterim yaptık. Bu- rada küçük bir anımı anlatmak istersem ordaki insanlar günde 10-12 tane film seyretmek zorunda, dolayısıyla her filmi yarım saat 45 dakika, yani yarım devre seyretmek zorundalar ki bütün filmleri görebilsinler. Bizim için de dediler ki “Bu insanlar gelir, yarım saat 45 dakika kalır, çıkarlar. Sakın rahatsız olmayın. Bunların işi o.” Çıkmadılar hiçbiri salon- dan. Hatta bir espri yaptılar “Sizin yüzü- nüzden 3 tane film kaçırdım.” diye. Bu tepkiler bizi cesaretlendiriyor. Tabi lobi faaliyetleri var Oscar’da, sadece iyi film olmak yetmiyor. Onlar için de çalışıyo- ruz ama orda da çok büyük bir lobici- lik yapmak gerekiyor yani çok büyük bir sistem kurmak gerekiyor. Büyük para harcamak gerekiyor. P: İlk sinema filminiz Sarıkamış Çocukları’ydı. Reklamcılıktan sinema- ya nasıl geçiş yaptınız? Bu süreçte yaşa- dığınız zorluklar nelerdi? C.U: Ben aslında sinema okudum. Daha da iyi sinema okuyabilmek için, yurtdışında daha da ilerletebilmek için reklam sektörüne girdim. Bir daha da çıkamadım. Zaten sorun orada. Rek- lam öyle bir şey. Hem güzel, hem zevk- li hem heyecanlı. Ben reklamı çok se- viyorum çünkü her hafta veya her ay konu değişiyor. Yani uzun yıllar reklam çekmenin bana en büyük yararı her konuda fikriniz oluyor. Reklam bir de- neme yeridir aslında. Sinemayla ilgili öğrendiğiniz her şeyi denersiniz. Işık denersiniz, montaj denersiniz, kurgu denersiniz, aklınıza gelen her şeyi de- 27