Perspective Perspective 34 | Page 53

M.T: Sadece fotoğrafta değil, haya- tın her noktasında bir şeyi basit, kü- çük ve iyi anlatabilmek dünyanın en zor şeyidir. Hani Amerikalılar der ya “Simple is the best”, işte aynen öyle. Bazen bunu beceremiyoruz bazense becerebiliyoruz. Fotografik serüve- nimde ilk başlarda ben de öyle basit bitiremiyordum, yani düşünün bir fo- toğraftan kan fışkırmıyorsa benim için o bir fotoğraf değildi ancak zamanla daha minimal bir hal aldı tabii. P: Son zamanlarda içinde bulun- maktan en memnun olduğunuz ya da direkt sizin gerçekleştirdiğiniz proje ya da çekim hangisiydi? M.T: Geçen Nisan ayında kendi kişi- sel sergimi yaptım, o benim için çok keyifliydi. Mesleğinizde başarılı ol- duğunuz zaman, işler zaman içinde sizin istediğiniz şekilde şekilleniyor. Örneğin, markalar diyorlar ki bunu Mehmet Turgut çekerse böyle çeker, Mehmet Turgutla böyle bir çalışma ya- parsak o böyle iyi bir netice verir. Ön- ceden ise doğal olarak böyle değildi. Bir şey veriyorlardı, böyle çekelim diyor- lardı. Şimdi ise hazır Mehmet Turgutla çalışıyoruz, onun tarzında, onun rahat- lığıyla, biraz ona bırakarak bir şeyler ya- palım diyorlar. İşler böyle olunca benim için daha keyifli bir hal alıyor tabi. P: Peki çalışırken beni çok etkiledi di- yebileceğiniz bir isim var mı? M.T: Rahmetli Yaşar Kemal beni çok etkilemişti. Tabi onun dışında Ozzy Os- bourne, Alice Cooper…Yani kimi etki- lemez ki? P: Ozzy Osbourne ile çalışmanız nasıl gerçekleşti? M.T: Kendisinin Türkiye’ye geldiğini öğrenince onlarla çalışmak istiyorum diye tur menajerine ve buradaki orga- nizasyonu yapanlara portfoliomu yol- ladım, sonrasında kabul etti ve çalıştık. Fotoğrafları gönderince eşi aynı zaman- da menajeri Sharon Osbourne’dan mail geldi işte biz çok beğendik fotoğrafları, bunları t-shirtlere, bardaklara basmak istiyoruz, bunun için bizden ne kadar is- tiyorsunuz diye. Ertesi gün bir mail daha geldi ve demişlerdi ki Ozzy fotoğrafla- rı çok beğendi, “Let it die” için kapak fotoğrafı yapmak istiyor, bunun için ne kadar istersiniz diye. Ben de cevap yazdım; dünya rock tarihine geçmek için herhangi bir para istemiyorum, o da tahmin etmiştim diye cevap yazdı. P: Bildiğimiz kadarıyla yerel sa- natçılar ve fotoğrafla ilgilenmek için atölye programlarınız var. Türkiye’de fotoğrafçılığın gelişimi hakkında ne düşünüyorsunuz? M.T: Bir Almanlar kadar olamadık tabi ama sektör olarak düşünürsek oturmuş durumda. Prodüksiyon şir- ketleri var, Avrupa’daki gibi Ameri- ka’daki gibi fotoğrafçı ajansları var, profesyonel stüdyolar, ekipman ki- ralayanlar var yani işleyen bir sistem var sonuçta. Dünya standartlarında da ileri çıkıyor, dünyada ne çekiliyorsa bizde de onlar çekilebiliyor. Onların takvimini yapmam için yabancı bir araba markası bana gelmişti ve senin çektiklerin globalinkinden daha güzel oldu ,daha doğru rengi buldun dediler arabada rengi yakalamak çok zor ol- duğu için. Yani Türkiye’de bunlar için ekipman var ve onların karşılığı olarak fotoğrafçıların da olması gerekir, onlar da yetişiyorlar, yetiştiriyoruz. Atölye- ler devam ediyor, isteyenler de ücret karşılığında katılabiliyorlar. P: En beğendiğiniz fotoğraf sanatçı- ları kimler? Rahmetli Yaşar Kemal beni çok etkilemişti. M.T: Dedem, babam…Yani öyle çok rakip olarak gördüğü m fotoğraf sanat- çıları yok, Türkiye’de benim tarzımda fotoğraf çeken yok, kimse bunun pe- şinden koşmuyor. Uzun zamandır da ülkede fotoğraf sanatçısı çıkmıyor far- kındaysanız. Çünkü bütün fotoğraf- çılar, moda fotoğrafı, reklam fotoğrafı yani işin biraz daha para kazandırabi- lecek tarafına doğru yöneldiler. İşin sanatıyla ilgilenen çok fazla kişi yok, dediğim gibi kurgu fotoğrafı çeken pek fotoğrafçı da yok ülkede. O yüz- den de çok rakip falan olmuyor. Onun dışında çok sevdiğim fotoğrafçılar var tabii. Mesela Mustafa Seven, Tamer Yılmaz, Nihat Odabaşı. P: Ben şu filmin afişi için daha iyi bir fotoğraf çekerdim ya da şu albü- mün kapağında benim çektiğim bir fotoğraf olmalıydı gibi şeyler diyor musunuz? 49