sancağı altında toplanır. Şah, ülkesini terk eder ve“ İslam Cumhuriyeti” tarih sahnesine çıkar. 1980’ lerin ortalarına kadar 1 Mayıs İşçi Bayramı, Humeyni’ nin nutukları eşliğinde kutlanır; dünyanın ezilen halklarına ve kardeş Müslüman coğrafyalara İnkılâb“ ithal edilecektir.” Ancak 8 yıl sürecek ve 1 milyon kadar İranlının ölümüne sebep olacak Irak Savaşı, Humeyni’ ye bir yandan da istediği imkanı sağlar: İran, İnkılâb’ ın ikinci safhası olan kültürel devrimini bu yıllarda tamamlar ve tüm dünyanın bildiği o“ karanlık tablo” doğar.
“ Bizim Atatork’ umuz” dedikleri Humeyni, bugün kendisinden nefret eden İranlılar için bile kimliklerinin ayrılmaz bir parçası. Zaten 642’ deki Arap egemenliğinden itibaren her türlü istilaya, darbeye, savaşa direnmiş İran’ ı ayakta tutan şey de bu kimlik. Bugün hemen hemen her İranlı; Firdevsî’ nin Şehnâme’ sinden alınan bir ada sahiptir, Hâfız’ ın ve Sâdî’ nin pek çok gazelini ezbere bilir. Kiyarüstemî, Sadık Hidâyet ve Füruğ ile yatıp kalkar. Tarihe meraklıdır. Tarihle yaşar: Her köşebaşına, her sokağa bir şehit isminin verildiği şehirler, yabancılara çok kasvetli gelebilir; ama İranlılar için bu durum artık olağan. Nitekim Persepolis’ te acı bir şekilde ifade edildiği gibi,“ Ailelerine geride kalan tek şey bu. Sokak isimleri. Artık Tahran’ da yürümek bir mezarlıkta gezinmeye benziyor.”
|
Yine de dünyanın İran deneyiminden çıkaracağı çok ders var.
nen bu topluluk, hem devlet tarafından hem de kendilerince“ Türk” olarak adlandırılmakta. Bir büfeden“ Ye’ âb!” istediğiniz zaman, içerdekilerin“ Su isteyir.” dediğini duyunca şaşırmamak gerek. Veya bir İranlı size nereli olduğunuzu sorduğunda,“ Torkem.” deyince gelen“ Kodum Tork? Torkîye İstanbulî yâ Torkî-ye Azerbaycânî?”( Hangi Türk? İstanbul Türk’ ü mü yoksa Azerbaycan Türk’ ü mü?) sorusuna cevap vermek için hazır olmak gerek. Fars veya Türk; MHP’ sinden HDP’ sine siyasal partilerimize kadar bizi tanıyan, hâlâ sokaklarında bangır bangır İbrahim Tatlıses, Emel Sayın ya da“ Ajda” dinleyen,“ Kıvanç” ı birkaç dakika bile olsa izleyebilmek için uydudan Türk kanallarına bağlanan bu halk daha fazla ilgi hak etmekte.
Bugün, binlerce yıllık tarihlerine rağmen İranlılar hâlâ genç bir millet. Nazik, konuksever; geleceğe-her şeye
|
karşın- umutla bakan, kendi ayakları üzerinde cesurca duran. Sarsıcı bir devrimden yıllar sonra dünyaya yeniden entegre olmaya çabalayan; fakat bu yıllarda oluşmuş önyargılar karşısında bocalayan. Yine de dünyanın İran deneyiminden çıkaracağı çok ders var. Buna, 65 yıl önce Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’ nin girişine yazılan, büyük şair Sâdî’ nin şu mısralarından başlamak iyi bir fikir olabilir:
“ Benî Âdem âzâ-yı yek dîgerend / Ki der âferîneş zi yek gevherend”( Ademoğulları birbirlerinin uzuvlarıdır ki tek bir evherden yaratılmışlardır.) P
KAYNAK
Abrahamian, Ervand, Humeynizm, İslam Cumhuriyeti Üzerine Denemeler, Metis Yayınları, 2002, İstanbul.
Dabashi, Hamid, İran: Ketlenmiş Halk, Metis Yayınları, 2008, İstanbul.
|
Ensarî, Hamid, Zendegînâme-yi İmam Humeynî( s.), ez Tevellod tâ Rehlet, Moessese-yi Tenzîm ve Neşr-i Âsâr-ı İmam Humeynî, 1392, Tehran.
Hâfız-ı Şirâzî, Divân-ı Hâfız: ez Noshe-yi Doktor Kasım Genî, Şaqayeq, 1374, Tehran.
Satrapi, Marjane, Persepolis, Minima Yayıncılık, 2007, İstanbul.
Shahrjerdi, Reza, Motto on the entrance of the United Nations building, https:// blogs. warwick. ac. uk / rezas / entry / motto _ on _ the [ 11.03.2017 tarihinde görüntülendi ]
|
47 |
Bu kocaman“ mezarlık”, bugün maalesef Türkiye’ nin dikkatinden çok uzakta. Uzak asırlarda yaşanmış olayların hatıraları hâlâ dış ilişkileri olduğu kadar, Türklerin bireysel bakışını da etkilemekte. Halbuki İran için durum tam tersi: Türkiye, bir nevî bu coğrafyanın“ American dream” i. İstanbul’ u görmek her İranlının hayalini süslemekte. Türkiye’ den ithal edilen gıda, giyim, mobilya ürünleri sürekli rağbet görmekte. Fakat işin daha ilginç bir boyutu var. |