Perspective Perspective 28 | Page 82

80
la doğru yerde buluşurlar. Eğer doğru insansanız ve ben doğruyu arıyorsam size ulaşabilirim. Şöyle ki sizin kullandığınız teknolojiyi biz kullanamıyoruz. Hala dolma kalemle yazı yazıyoruz. Hala bayramlarda tebrik kartları yazıp pul yapıştırıp atıyoruz. Peki neden bunları yapıyoruz? Kültürümüz kaybolmasın diye. Güney Amerika’ da bir hanımefendi Osmanlı koleksiyoneri olmaya karar vermiş. Bir aşure testisi istiyor ve internete girdiğinde bizim sayfamızı buluyor. Hanımefendi Güney Amerika’ dan kalkıyor, bize geliyor ve aşure testisini alıyor. Yani arayanlar bizi buluyor. Mesela Hüsnü Mahalli her Ortadoğu gezisine gitmeden önce bize gelir, biz fincanlarını hazırlarız ve kendisi bu fincanları Ortadoğu liderlerine götürür. Daha sonra bizi arıyorlar ve buluyorlar.
P: Kişiye özel tasarımlar da yapıyorsunuz?
U. A.: Evet. Mesela bir hanımefendi bize geliyor ve nişan töreni olduğunu, fıstık yeşili bir elbise giyeceğini üzerine de altın dore bir tül atacağını söylüyor. Bizler de kendilerine altlarında isimlerinin ve nikah tarihlerinin yazıldığı fıstık yeşili bir fincan üretiyoruz. İşte işin bu kısmı özgün tasarıma giriyor. İstanbul’ un en köklü aileleri bizleri zaten 2-3 kuşaktır takip ediyorlar. Fincanlarımız annelerden kızlara geçiyor ve nesillerce kullanılıyorlar. İşte biz buna kültür diyoruz. Yani anneannesine hizmet ettik, annesine hizmet ettik şimdi de kendisine hizmet ediyoruz.
P: Müessesenizde kaç çalışanınız var? Çalışanlarınıza yaklaşımınız nasıl oluyor?
U. A.: Atölyemizde ayrı bir grup, Mısır
Yeter ki aşk olsun. Aşk
olmazsa hiçbir şey olmaz.
Zaten varoluş sebebimiz
aşk değil midir?
Çarşısı’ nda da ayrı bir grubumuz var. Bizi ilgilendiren ilk şey terbiyedir. Daha sonra görgü, sonra da ahlaktır. Gönül güzelliği en başta gelir. Eğer gönlünüz güzelse, eğer gerçekten her şeyinizi dışarıda bırakıp benliğinizden, kibrinizden ve gururunuzdan soyunup bizim yanımıza gelecekseniz biz sizinle birlikte yola çıkıyoruz. Ama benlik, kibir ve gurura-ki bunlar dünyanın en tehlikeli şeyleridir- sahipseniz burada barınamazsınız zaten. Siz kendi kendinizi dışlamış olursunuz. Yani gönlü güzel olan, gönlünü bize açan herkese kapılarımız açıktır.
P: Türkiye’ de el sanatlarına yeteri kadar değer verildiğini, bu sanatların desteklendiğini
düşünüyor musunuz?
U. A.: Düşünmüyorum. Şöyle ki biz zanaatımıza sahip çıkamıyoruz. Ben size çok basit bir örnek vereyim. Osmanlı’ nın çok önemli bir tatlısı vardır. Bu tatlının ismi,“ çevirme tatlısı” dır. Ama Müslim ama gayrimüslim, her köklü İstanbullu ailenin evine gelen misafir ilk önce çevirme tatlısı ile karşılanır. Çevirme tatlısı bembeyazdır. Nohut büyüklüğünde alınır ve bir bardak suyun içerisine boşaltılır. İlk önce tatlı alınır ve ağız tatlandırılır, daha sonra da üzerine bir bardak buz gibi su içilir ve eve öyle girilir. Ben çevirme tatlısı nedir diye size sorsam bilir misiniz? Biz bu kültürü unuttuk. Yunanlılar da bunu bizden aldılar şimdi sakız reçeli olarak satıyorlar. Şu an İstanbul’ da lohuk ismiyle de anılan bu özel tatlıyı yapan tek bir kişi var. O kişi de Feridun Bey’ dir. 85 yaşına gelmiştir ve kendisi de Sultaniye Mektep’ lidir. Aynı zamanda benim hocamın da sıra arkadaşıdır. Bir tek o kişi kaldı bu kültürü sürdüren. Ben şimdi size soruyorum: Neyi yaşatacaksınız? Sahip olduğumuz bütün değerler teker teker unutuluyor. Çünkü sizler sahip çıkmıyorsunuz. Sizin sahip çıkmanız gerekiyor.
P: Çok haklısınız Uğur Bey. Ben size tekrardan teşekkür etmek istiyorum bu keyifli röportaj için.
U. A.: Estağfurullah küçük hanım. Bizler hizmetkârız. Biz şu ana kadar çağırıldığımız hiçbir televizyon programına gitmiyoruz demedik. Konuşmacı olarak davet edildiğimiz hiçbir üniversiteye şu ana kadar gelemiyoruz demedik. Yeter ki aşk olsun. Aşk olmazsa hiçbir şey olmaz. Zaten varoluş sebebimiz aşk değil midir? P