bahsedecek olursak, hikaye-
nin dipnotu ya da figüranı
olduğunu söyleyebileceği-
miz gibi, bu hikayeyi ortaya
dökme ihtiyacı hissetmesi-
nin altında, bu figüranlığın
getirdiği bir ego tatmini ol-
duğunu da inkar edemeyiz.
Dile kolay, 30 sene. Tam 30
senelik bir ‘tutsaklık’. Ah
doğru ya, şu an birçoğunuz
‘30 sene de nesi’ diyorsunuz-
dur. Malum projeyi anlatma-
nın sırası geldi sanırım...
munun atıldığı tarihler
bunlar oluyor işte. Kenya’da
geçen çocukluk yıllarının
Max’in tüm geleceğini şe-
killendirdiğini ve tabula
rasa’sına - ki John Locke,
Max için oldukça önem-
liydi - işlendiğine kendi de
işaret ediyor. Bunun deva-
mında Londra’ya taşınıp
Cambridge’de felsefe oku-
maya başlayınca yeni çevre-
sinde yepyeni ufuklara açılan
Max için o yılın o Mayıs ayı,
diğer tüm Londralılardan
daha fazlasını ifade ediyor-
du. Ve dediğim gibi, her şey
1975 yılı baharında, Max’in
babası Yüzbaşı Ponder’ın
Dorset Meydanı’ndaki evin-
de başlıyor.
En Güzeli Yağmurdu
74
Her anını hayalimde canlandı-
rabilmek istiyorum, gözlerimi
kapatıp orada olabilmek istiyo-
rum yine. Adam ile gittikleri
bir konserden bahsediyor
Maximilian Ponder. Her şeyi
tastamam olduğu şekilde ha-
tırlamak istiyorum, bütün de-
neyimi hafızanın bant kaydına
almış gibi; Ruby ‘Tuesday’i söy-
lerken yanımızdaki kızın yü-
zünde beliren o küçük gülüm-
semeyi görebilmek, müziği notası notasına
dinleyebilmek, onca insanla birlikte şarkıyı
söyleyebilmek, arkamızdaki hippilerin içti-
ği otun ağır kokusunu duyabilmek, yağmu-
ru hissedebilmek istiyorum. Sırılsıklam bir
halde, bir yandan arkadaşını dinleyen
bir yandan da çamur içindeki kıyafet-
lerini kurutmaya uğraşan Adam, yağ-
muru kayıttan çıkarsak diyecek oluyor
ancak Max onu durduruyor ve ekliyor:
En güzeli yağmurdu
zaten.
Dünyanın
tüm
teatralliğini kav-
ramış,
koşullar
ne olursa olsun
‘bildiğiniz şeyleri
nasıl
biliyorsu-
nuz’
sorusunu
henüz 8 yaşında
sormaya başlamış
biri Max. 1975
Mayısı’nın sonları,
Haziranı’nın başı.
Maximilian Pon-
der ve dostu Adam
Last için yepyeni
bir hayatın ilk to-
Ve dediğim gibi, her şey
1973 yılı baharında,
Max’in babası Yüzbaşı
Ponder’ın Dorset
Meydanı’ndaki evinde
başlıyor.
hu-
‘Katalog’ o gün doğuyor.
Ponder ailesinin Yığınak adı-
nı verdikleri evleri, Max’in
yeni inzivagahı, Adam’ın ise
iş yeri oluyor. Max’in aklın-
daki şu: hafızasını katalog-
lamak. 21 yaşındaki genç adam o yaşa
kadar deneyimlediği her anıyı kaleme
almanın peşinde; kitapçıda Heredotos
okuyan bir adamla arasında geçen aya-
küstü sohbet, Henley’deki Safeway ma-
ğazasının raf düzenlemesi, yılbaşı kü-
lahlarından çıkan şakalar, Londra metro
haritası, gıcık öksürüğünün çareleri, Ey-
fel Kulesi’nin manzarası veya Orion ta-
kımyıldızındaki yıldızların düzeni; hep-
sini ama hepsini, hatırlayabildiği her şeyi
yazmak
istiyor
Max. Kulağa deli-
ce ve ulaşılmaz ge-
len bu hedef Max
için geri dönüşü
olmayan bir yo-
lun ilk adımı. Bu
uğurda ilk yapma-
sı gereken kendini
dış dünyanın tüm
uyaranlarından
soyutlamak olma-
lıydı, dolayısıyla
Yığınak tam da
aranan yer. Tabii
bir de bol mik-
tarda kağıt kalem
gerekiyordu ancak