Perspective Perpective Sayi 33 | Page 84

K Konuk Yazar

�������������������

İnsan ancak anlayabildiği kadarıyla kaimdir . Yani insanın yaşamı keşfetme mücadelesi olarak tanımlarsak , yazar bu arayışı kalemiyle yapan kişidir . Benim görüşüme göre burada kişisel gelişim kitapları ile gerçek yaşamın ayrıldığı nokta bireycilik meselesi . Yani kişinin kendisini çevresinden soyutlayarak sanal bir benlik inşa etmesi ve dokunduğu her şeyi bu benlik üzerinden yorumlaması . Sanıyorum ki içinde yaşadığımız dünyanın ve ne yazık ki bu dünyayı şekillendiren kapitalizmin hepimize attığı en büyük ve boktan kazık da bu oldu .

����������

Önder Abay

80
Dokunmatik ekran kullanabildiğimiz için kendimizi bir şey sandığımız , bir topluluğa dahil olmamayı maharet olarak gördüğümüz ve doğal şartlarda utançtan sokağa çıkamayacağımız şeyleri bir şeref nişanı gibi ortalıkta anlattığımız bir yerde yazıdan ne bekliyoruz ? Birilerinin iç hezeyanlarının binlerce insanın dertlerinden daha çok merak edildiği bu zamanda “ gerçek ” denen şeyin yayıncılıktaki yerini daha fazla konuşmak ve daha fazla deşmek zorundayız .
Aristo , zamanı aktarmada şiir yazımının tarih yazımından daha güçlü bir silah olduğunu söyler . Çünkü edebiyat , içinden doğduğu zamanı sadece neden sonuç ilişkisiyle değil , çok daha geniş bir çeperle ve insan hikayeleriyle birlikte ele alır . Tarihsel olarak edebiyatın gücü ve dönüştürücü etkisi buradan gelir . Victor Hugo ’ nun bir idam mahkumunun son gününü anlattığı kitabı tam da bu yüzden hala idama karşı en büyük manifestolardan biridir . Maksim Gorki ’ nin “ Ana ”’ sı bugün her coğrafyada , meydanlarda , sokaklarda , copların ve namluların gölgesinde evladını aramaktadır .
Acı , mücadele , direniş , zafer , yok oluş , yıkım ve gerçeğin reddedilişi evrenseldir . Çünkü bütün iktidarlar kendi sürekliliklerini yalanlarla sağlamaya , bu yalanları ifşa edenleri de cezalandırmaya
meyillidir . İşte bu noktada yazan insanın önünde iki seçenek kalır . Ya bütün bu şahitliğinize susup kendi hikayenizden bir dram devşirerek insanların yalnızlığı üzerinden isminizi duyurursunuz ya da şahit olduğunuz gerçeği kelimelerle perçinleyip insanları bir mücadelenin etrafında yalnızlıklarından kurtulmaya çağırırsınız . “ Beni okuyan katil olmasın , savaş düşmanı olsun , insan sömürüsüne karşı çıksın ” diyen Yaşar Kemal ’ in bu çağrısı aslında bütün edebiyat hayatının özetidir .
Bütün toplumcu gerçekçi yazarların ortaklaştığı nokta ise sokağı tanımaları , bilmeleri ve sokağın içinden gelmeleridir . Çünkü sokak yalan söylemez , sokak boş bir umudu büyütmez , sokak depresyona girmez ve daha önemlisi sokak herkesi ilgilendirir . Dünyanın kalbinin aslında “ sıradan ” insanın yaşamında attığını
ve bu dünyayı değiştirecek esas şeyin o sıradan insanın duruşu olduğunu bilen tüm yazarlar , eserlerini geleceğe taşıyabilmiştir . Zamansız ve evrensel bir cümle kurabilmek için zamanın ve toprağın gerçekliğini sahiplenmek gerekir .
Şimdi tam bu noktada yayımcılık meselesine gelelim istiyorum . Edebiyat dergileri , başlarına konulan “ popüler ” sıfatıyla yumuşatıldığında yapılan şeyler daha masum hale geliyor . İnsanı hizaya sokan şey nasıl ki vicdanıysa , bir yayını hizaya sokan şey de politikasıdır . Biz Bavul Dergi olarak yayın politikamızı belirlerken toplumcu gerçekçi hattı ve Sokak , Öküz , Hayvan , Katık , Kaçakyayın dergilerinin mirasını devam ettirmek hedefini seçtik . Umarız kendi iddiamızı gerçekleştirebilir ve zamansız cümlelerin kurulduğu , en büyük saygıyı “ gerçeğin ” gördüğü bir yayın hattını yaşatabiliriz . P