Perspective Perpective Sayi 33 | Page 55

estetik, sahnedeki duruş hepsi konu- sunda faydalı oldu. Ne öğrenirsen as- lında yanına kar kalıyor. Koreografi de yaptım Bursa Devlet Tiyatrosu’nda, 4 tane koreografim vardı. P: Çocuklar Duymasın günlerine dö- nersek, bu karakteri oluştururken ör- nek aldığınız biri oldu mu? Z.G: Paldır küldür başladım ben o di- ziye. Üç gün önce aradılar, böyle bir rol var dediler. Karakter analizi yoktu. Baskın bir kadın, kocasını eziyor, kı- lıbık bir adam, kadının sözü geçiyor dediler bana. Olur dedim. Yani, baş- layalım bakalım dedim, başladım. Za- man içinde dominant teyze karakteri büyümeye başladı çünkü enerjimiz tuttu. Tutunca da iş büyüdü. Kartopu yaparken çığ oluşturdu. Sadece benim rolüm değil, tüm roller, dizi büyüdü. Bir tane arkadaşımın benzer halleri var- dı ona da söyledim birkaç kere, biraz ona benzeyen bir karakterdi. Ondan ufak çapta etkilendim, ters laflarından, laf yapıştırmalarından. Kendi kendine oluştu karakter, primitif şekilde. Me- sela şimdi Tatlı İntikam’da iki üç sayfa karakter analizi okudum. Uzun uzun yazmışlar, eskisinde bu yoktu, rol ken- di kendini oluşturdu. Ben oynadıkça Birol Güven yazdı, o yazdıkça ben oy- nadım. Özgür’le, Tamer’le çok güldük, eğlendik. Bir işi keyif alarak yapınca o keyif seyircinin üzerine yansıyor zaten. Bu her işte geçerli. P: Bir röportajınızda, diploma sanat- çı olmak için yeterli değil demişsi- niz. İcracıyı sanatçıya dönüştüren nedir sizce? Z.G: Konservatuar bitirmek, tiyatrocu olmak için tabi ki aslında yeterli değil. Yeteneklerin sınırlı olabilir, iyi oyuncu olmayabilirsin. Yansıtacak veya duy- gulara dokunacak bir yönün yoktur. Bu sadece tiyatro değil, sinema için de öyle. İcra etmek için yoğun duygular- dan, kendimizden yola çıkarak ve işi çok severek, içine yeteneğimizi katarak ortaya karakterler çıkarıyoruz. Bunların hepsi içimizde olan karakterler, sadece o dönemlerde o tarafımızı besliyoruz. Dominant teyzeyle benzerliklerim var tabi ama sonuçta günlük hayatımda kullandığım taraflarım değil onlar. Sa- dece dönüşüyoruz o dönem için. İçi- mizdeki duygularla, enerjiyle bir dö- nüşüme giriyoruz. O dönüşüm de rolü oluşturuyor. P: Gerçek hayatta da bu şekilde mi gelişiyoruz sizce? Z.G: Gerçek hayatta da böyle, hangi ka- rakterin sana daha yakın geliyorsa ona yöneliyorsun, kendi karakterin öyle oluşuyor. Ben daha çok iyi hissetmeyi, iyi yaşamayı, keyif almayı ve kahkaha atmayı tercih ediyorum. Beslediğin ta- rafla ilerliyor her şey. Rollerde de dedi- ğim gibi hepsi bizim içimizden çıkıyor ve dönüşüyor. P: 18 yaşında başladınız kariyerini- ze. Sizi durdurmaya çalışan biri oldu mu? Z.G: Hiç olmadı. Ailem çok destekledi. Konservatuarı kazanınca havalara uç- tuk ailecek. Ani bir kararla oldu, o yaz yakın arkadaşım Simay, konservatuarda okuyordu tiyatro bölümünde, beni pro- vasına çağırdı. Rumeli Hisarı’nda Müş- fik Kenter Jules César’ı prova ediyordu. Provaya gittim izlemeye. Oturduk taş- lara, izlemeye başladım. Bu ne ya de- dim. Ben tiyatrocu olacağım dedim, beş dakika içinde. Beş dakikamı aldı. Ne büyülü bir iş dedim, ne eğlenceli ve bü- yülü aynı zamanda. O an karar verdim. Hazirandı sanırım, ekim ayında kazan- dım. Bak varmış demek ki içimde. İstek olarak geliyor bir şey ve kaderin oluyor. İyi ki de olmuşum. P 51