Nasıl olur
da zaman,
özgürlüğe
dair bunca
düşünceyi ters
yöne savurur?
zık ki herkes için durum aynıdır, çölün
efendisini duyan insan gerçekten güçlü
olduğu yanılgısına düşer. Bu güç yal-
nızca yeni gelmiş olmanın yarattığı bir
düştür, sonunda bir gün eskiler gizli dü-
ğümlerini öğrenir ve anlarsın ki güç asla
birinin elinde sabit değildir. Güç aslında,
kimsenin sonsuzluğunda değildir. Bunu
nasıl mı anladım Ortiz? Onunla konu-
şuyorum. Rüzgârın kumlarla birlikte
getirdiği bir ses vardır, iyi dinle. Çölün
efendisinden gelen bir ses. O ses der ki
ruh, her zaman evin yolunu bulur. Ne ka-
dar süre geçtiğine, doğru zaman olup olma-
dığına bakmaksızın ruh, evin yolun bulur.
Ama şunu merak ediyorum; ruhun evi
neresidir? Bu kale mi? Bu taş duvarlar
mı? Bizler, bu sahipsiz bu çölün nöbetçi-
leri, ruhun evi miyiz? Yoksa onun kalesi
miyiz? Kim bilir belki de aklımızı işgal
eden bu düşünceler, onun zincirleridir.
Belki de bedenin değil, düşüncelerin ru-
hunun kalesidir.
Efendi cevapları bilmiyor, gülümseme-
yi tercih ediyor. Sınıra yakın dolaşan
çobanları gösteriyor, yalnızca çölü iz-
leyen çobanlar bu sorunun cevabını bilir.
Sorularıma boğulan karanlıkta bir ışık
yanıyor. Gece olmuş, rüzgâr sesleniyor.
Gece gündüz aldırmadan sesleniyor.
Dürüst olacağım, bu sabah tanrıyı yara-
tan adamlarla tanışmak isterdim.
O kadar uzun süredir nöbet tutuyorum
ki Ortiz, sonunda bir düşmanın gelip
kaleyi ele geçirmesi için gün sayıyorum.
Sınırlara uzanan çölün efendisine selam
olsun. Artık onu sen de duyuyorsun. P
83