Perspective 36 A2018-3196-PerspectiveSayi36-DUSUK | Page 86

f fenêtre SONSUZ ZAMANDAN KESITLER TATAR ÇÖLÜ Okuyacağın yazı, Dino Buzzatti’nin Tatar Çölü’nde hiç yazılmamış bir bölümdür. Yazıda yer alan “ben”, ıssız çölün nöbetçiliğinden vazgeçemeyen Drogo’nun, yazarın affına sığınarak bir sayfalığına ödünç alınmış bir ikizidir. Ceren Doğaner [email protected] N 82 ihayet, odamdan gözü- ken karanlığın üzerine soğuk bir sabahın gri ışı- ğı yükseldi. Bir kez daha alışılmış dehşet başlıyor -gün, hayat, gerçekler, düşler, çöl, nöbetçiler, al- baylar, emirler, temizlik ve şu uzun hikayeler- kaçışın olmadığı bir koşuşturmaca. Bir kez daha fiziksel varlık kendini yeniliyor. Fiziksel var- lık: gözle görülebilir, sınırlarının içinde yaşayabilen, anlamsız kelimelere indir- genebilir, sıfatlarla çevrili, görevlerden yorgun, başkalarının bilincine uyum sağlayabilen. Çöldeki belirsiz tepelere baktıkça bu kumların efendiliğini uzun süre elimde tutamayacağımı anlıyo- rum: uyumadan yatmak, istesen gözle- rini kapatabilecek durumda olmak, bu üniformanın içinde bir beden olduğum bilincinden uzak, bir gerçeğin varlığını söküp atmak için binlerce kilometre yol alabilirmişçesine özgürce düşünebilmek Oysa ne güzel bir sabah; sanki tüm kum taneleri bir yabancının gelip kaleyi ele geçirmesini bekliyor. gelmiyor içimden. Düşünmenin verdiği hantallık, kaçış şansım olsa da hareket- siz kalmayı emrediyor. İçinde bilinci- min tadını çıkardığım bu el değmemiş bilinçsiz halin giderek benden kaydığını hissediyorum. Oysa ne güzel bir sabah; sanki tüm kum taneleri bir yabancının gelip kaleyi ele geçirmesini bekliyor. Her sabah görev yerine giderken Ortiz’i görüyorum. Sanki o değil de ince çiz- gilerden şeffaf iplerle dokunmuş Ortiz isimli bir gölge geçiyor yanımdan. Bazen bu görevi yaparken neleri hayal ettiğini düşünüyorum. Ortiz’e sorarsan özgürlü- ğe giden yolda bir sınırdır bu çöl. Ne ya- zık ki o yolda son durak “belirsizlik”tir. Tatar hikayelerinde geçer bu belirsizlik. İşte o belirsizlik, o belirsizlik bir savaş içimde. Oysa özgürlüğün keşfi seçme eylemini gerçekleştirmeli; sınırsız ve boş özgürlük, başına buyruk, hayır getirme- yen ve Tanrısız özgürlüğe dönüşen bir özgürlük istemeli insan. Nasıl olur da zaman, özgürlüğe dair bunca düşünceyi ters yöne savurur? Ben değil, çölün efendisi soruyor. İşte bu sorunun üstüne sonsuzluk, sınırlarını aşıyor. Hi- kayelerinin geçtiği çölü; beklemenin ıs- sızlığına, insan ruhunun binlerce taneli yapısına benzetiyorum. Bunu anladık- tan sonra ortaya çıkan hatalı durum, bir şeyin kanıtı oluyor: insan çürümeye yüz tuttukça parçalara bölünür, kendinde faz- ladan bir “ben” bulur, bir değil belki çok daha fazla, derken parçalara ayrılmaya başlar, bir parça daha, bir parça daha. Sonunda gözle görülemeyen tanelere ufalanıp çöldeki kum öbeklerine, son- suz zamanın belirsizliğine karışır. O kumlardan öğrendiğim bir sır vardır, çölün efendisi kim olduğunu bilmez. Efendinin yokluğu, onun varlığını yara- tır. Kaldı ki ne derler bilirsin: Bazı şeyler yokken daha kesindir. Başlangıçta efen- di sana gelecektir; aklında bulunsun, o geldiği anda tüm gücü kazanır. Ve ne ya-