bir tabuya yapıldığı gibi uzak durulur.
Tabu, genel olarak iki grupta incelene-
bilir: geçici ve sürekli tabular. Sürekli
tabular rahipleri, başkanları, ölüleri
ve bunlarla ilgili her şeyi kapsar. Ör-
nek verilirse Polinezyalı bir kralın do-
kunduğu her şeyi hemen Tabu haline
getireceğine ve kendisinin kudret ve
kuvvet dolu olduğuna inanıldığından,
kral yemeğini kendi elleriyle yemez
özel bir hizmetkar tarafından yedi-
rilirmiş. Bir diğer örnek ise 1887 yı-
lında Kamboçya kralının arabasından
düşüp bayıldığında krala olan saygı-
larından ve aynı zamanda korkuların-
dan dolayı kimsenin olaya müdahale
etmemesidir. Aslında bu tabulardaki
amaç rahip, kral ya da kutsal sayılan
kişilerin korunması değil, zayıf halkın
bu kişilerin güçlü ve büyülü etkisin-
den korunmasıdır.
Geçici tabular ise; kadının âdet duru-
mu ve lohusalığı, savaşçının seferden
önceki ya da seferden sonraki duru-
mu, özellikle av ya da sürgün avı ve
benzeri işler gibi belli durumlarda
olur. Bazı tabular önceleri tabuy-
ken sonradan tabu işlevini yitirebilir.
Madagaskar’a getirilen ilk atlar, ada-
ya sokulan tavşanlar, yeni yiyecek ve
içecekler oradaki kabileler tarafından
sonradan tabu işlevini yitirmişlerdir.
İnsanlar ve nesneler gibi bazı hay-
vanlar da tabu özelliği kazanmışlar-
dır. Kurtlarla ilgili olan tabu Kazaklar
arasında yaygındır. Kazak çocukları
kurdun adını söyleyemez. Çünkü eğer
söylerse kurdun hayvanlara zarar ve-
receği düşünülmektedir. Bir başka
hayvanlarla ilgili olan tabu ise yılan-
larla ilgilidir. İspanya’da yılan anla-
mına gelen “culetra” sözü söylenmez.
Yine eski İtalyancadaki “culutra” sözü
“yılan” anlamına geldiği için tabu söz-
cük sayılır. Ve son olarak Güney Batı
Amerika Cherokee yerlileri, birisini
yılan soktuğunda: “Yılan soktu” yerine
“Ayağına diken battı” der.
Bir şey tabu ise aynı zamanda hem
kutsaldır hem de tehlikeli ve korkunç.
Freud tabunun insanların ‘kutsal kor-
ku’ olarak nitelendirdiği şey olduğunu
öne sürer. Tabular bastırılmış korku-
lardır ve Freud tabuların temelini sap-
lantılı nevroz hastalarıyla karşılaştırır.
Bu iki durumda da tabular kendiliğin-
den oluşur ve bulaşıcıdır. Tabuların
nedeni belirsizdir. Bu tabulara uymak
içten gelen bir zorunluluktur ve bun-
ları asıl yaptıran altında yatan korku-
“Yasaklar
ve tabular
ne kadar
çoğalırsa, halk
da o kadar
fakirleşir.
Keskin
silâhların adedi
çoğaldıkça,
düzensizlik de
o kadar artar.
Zekâ seviyesi
yükseldikçe,
garip şeyler
de o kadar
çoğalır. Yasalar
çoğaldıkça,
hırsızların
sayısı da o
kadar kabarır.”
- Lao Tzu
dur. Saplantılı nevroz hastalarında da
tabulara uyulmadığı sürece birilerinin
zarar göreceği inanışı hakimdir.
Hastalarda görülen bir diğer belirti ise
“dokunma korkusu”dur. Bu korku yal-
nızca bir cisime doğrudan dokunma
korkusuyla sınırlı kalmaz biriyle ilişki
kurmak gibi dolaylı yoldan olan etki-
leşimlerle bile ortaya çıkar.
İşte bu bazı ilkel toplumlarda görülen
tabu inancı şaşırtıcı bir şekilde toplu-
mu birlikte tutmayı başarmıştır ve bu
inancın günümüzdeki bazı dinlerdeki
davranışların nedeni de olduğu ile-
ri sürülmektedir. Hinduizmde kast
dışındaki kişilerin din görevlilerine
yaklaşamaması, Yahudilikte cumartesi
günleri ateş yakılmaması gibi.
İlkel kabilelerden çağlarca önde olan
modern dünyamızda bile hala bazı
benimsenen ideolojilere ve kalıplara
dokunulmaması gereken bir işlem gibi
davranılmakta, tabunun kılık değiştir-
miş hali insanlığın peşinden gelmek-
tedir. P
KAYNAK
Sigmund Freud, Totem ve Tabu
Ahmet Güngör, Tabu-Örtmece Sözler
Üzerine
Totem, Totemizm ve Tabu Üzerine,
Hikmet Tanyu
39