Perspective 36 A2018-3196-PerspectiveSayi36-DUSUK | Page 30

D Dosya NASIL ÖĞRENDIK BIZ BU TOPLUMUN PARÇASI OLMAYI? Norm; sosyoloji, matematik, hukuk, felsefe disiplinleri ile bu disiplinlerin türevi olan alt disiplinlerde kullanım ve anlam alanı olan bir kavramdır. Bu yazımızda normların sosyolojik anlamına eğilerek, normların oluşum süreci ve toplum tarafından kabullenme dinamiklerini işleyeceğiz. Sena Öndün [email protected] “B 28 ir norm, terimin sosyolo- jik anlamında, belirli bir bağlamda genel olarak gözlemlenen bir davranı- şı temsil eder. Sosyal bir norm, bir toplum ya da sosyal grup- ta hareket etme biçimlerini de içeren bir davranış kuralına atıfta bulunur. Sosyal normlar, bireyin neler yapa- bileceğini veya yapamayacağını be- lirterek sosyal eylem alanını tanım- lar. Toplumun veya grubun baskın değerlerini ve ideallerini yansıtırlar. Yazılı normlar, toplumdaki yasalar veya resmi kurallardır. Sözlü norm- lar ise toplum tarafından kabul gör- müş her türlü örf, adet, gelenek ve göreneklerdir. Bu kurallara uyulma- yan kişilere toplum ya tolerans gös- terir ya da reddeder ve cezalandırır. Normlar genellikle bir grubun yada toplumun üzerinde ortaklaşa karar verdikleri değerlerdir. Bu normlara saygı duymak toplumsal bütünleş- meye katkıda bulunur. 1920-22 yıllarında Markiz adalarını ziyaret eden antropolog Ralph Lin- ton, yaptığı araştırma kültürlerin değişik pratikleri ve normallikle- ri hakkında bize bir fikir verebilir. Markiz kültüründe bir kadın birden fazla erkekle evlenebilmektedir. Bu evliliklerde asıl bir eş vardır ve Her birey içinde bulun- duğu sınıfın kurallarını ve ilkelerini öğ- renmiş ve içsel- leştirmiştir. ekonomik görevlerde diğer eşlerin işi ona yardım etmektir. Çocukların biyo- lojik babası genel olarak bilinir fakat bu toplumda onlara belirli bir prestij yada otorite alanı sunmaz. Cinsel ilişkiler- de kadının önceliği vardır fakat bu ona sosyal bir güç vermez ve erkekler tara- fından sosyal hayatın dışında bırakılır- lar. Dinsel açıdan çok tanrılı bir inanış benimsemişlerdir. “Büyük Tanrılar” ola- rak adlandırdıkları kısım, sosyal yaşayış içinde önemli bir yere sahip değildir. Daha önce ölmüş bir şefin ruhu sayıla- bilecek “İnsan Soyundan Gelen Tanrılar” ise fazlasıyla aktif ve güçlü bir konuma sahiplerdir. Bireyin toplumun bir parçasıyken aynı zamanda onu oluşturan bir öge oldu- ğunu da unutmamamız gerekir yani toplum ve birey arasında karşılıklı bir etkileşim vardır. Bir yandan bireyin ço- cukluğundan itibaren aile ile başlaya- rak ve daha sonra toplumun bir parçası olan endüstriler ile devam eden bir sos- yalizasyon süreci vardır. Unutmamak gerekir ki her birey içinde bulunduğu