D Dosya
NASIL ÖĞRENDIK BIZ BU TOPLUMUN
PARÇASI OLMAYI?
Norm; sosyoloji, matematik, hukuk, felsefe disiplinleri ile bu disiplinlerin türevi olan
alt disiplinlerde kullanım ve anlam alanı olan bir kavramdır. Bu yazımızda normların
sosyolojik anlamına eğilerek, normların oluşum süreci ve toplum tarafından kabullenme
dinamiklerini işleyeceğiz.
Sena Öndün
[email protected]
“B
28
ir norm, terimin sosyolo-
jik anlamında, belirli bir
bağlamda genel olarak
gözlemlenen bir davranı-
şı temsil eder. Sosyal bir
norm, bir toplum ya da sosyal grup-
ta hareket etme biçimlerini de içeren
bir davranış kuralına atıfta bulunur.
Sosyal normlar, bireyin neler yapa-
bileceğini veya yapamayacağını be-
lirterek sosyal eylem alanını tanım-
lar. Toplumun veya grubun baskın
değerlerini ve ideallerini yansıtırlar.
Yazılı normlar, toplumdaki yasalar
veya resmi kurallardır. Sözlü norm-
lar ise toplum tarafından kabul gör-
müş her türlü örf, adet, gelenek ve
göreneklerdir. Bu kurallara uyulma-
yan kişilere toplum ya tolerans gös-
terir ya da reddeder ve cezalandırır.
Normlar genellikle bir grubun yada
toplumun üzerinde ortaklaşa karar
verdikleri değerlerdir. Bu normlara
saygı duymak toplumsal bütünleş-
meye katkıda bulunur.
1920-22 yıllarında Markiz adalarını
ziyaret eden antropolog Ralph Lin-
ton, yaptığı araştırma kültürlerin
değişik pratikleri ve normallikle-
ri hakkında bize bir fikir verebilir.
Markiz kültüründe bir kadın birden
fazla erkekle evlenebilmektedir.
Bu evliliklerde asıl bir eş vardır ve
Her birey
içinde bulun-
duğu sınıfın
kurallarını ve
ilkelerini öğ-
renmiş ve içsel-
leştirmiştir.
ekonomik görevlerde diğer eşlerin işi
ona yardım etmektir. Çocukların biyo-
lojik babası genel olarak bilinir fakat bu
toplumda onlara belirli bir prestij yada
otorite alanı sunmaz. Cinsel ilişkiler-
de kadının önceliği vardır fakat bu ona
sosyal bir güç vermez ve erkekler tara-
fından sosyal hayatın dışında bırakılır-
lar. Dinsel açıdan çok tanrılı bir inanış
benimsemişlerdir. “Büyük Tanrılar” ola-
rak adlandırdıkları kısım, sosyal yaşayış
içinde önemli bir yere sahip değildir.
Daha önce ölmüş bir şefin ruhu sayıla-
bilecek “İnsan Soyundan Gelen Tanrılar”
ise fazlasıyla aktif ve güçlü bir konuma
sahiplerdir.
Bireyin toplumun bir parçasıyken aynı
zamanda onu oluşturan bir öge oldu-
ğunu da unutmamamız gerekir yani
toplum ve birey arasında karşılıklı bir
etkileşim vardır. Bir yandan bireyin ço-
cukluğundan itibaren aile ile başlaya-
rak ve daha sonra toplumun bir parçası
olan endüstriler ile devam eden bir sos-
yalizasyon süreci vardır. Unutmamak
gerekir ki her birey içinde bulunduğu