yapsın. Ve yanıma 30 sene tecrübeli HSBC
ve Citi Bank’ta çalışmış çok değerli bir IT
sorumlusu Akdar Cemal’i verdiler. 2005-
2007 arasında birlikte çalıştık ve ondan çok
istifade ettim ama onun yapamayacağı çok
şeyi de yaptım. Bulunduğum pozisyon aşağı
yukarı Kuveyt Türk’ün yarısını yöneten bir
pozisyondu. Bir operasyon merkezi aslında
tam bir endüstri mühendisliği alanıdır. Tüm
operasyonel süreçler bunların verimli hale
gelmesi, kuyruklar, teknoloji alt yapısının
kurulması, çağrı merkezinin kurulması ve
çalıştırılması, ekiplerin kurulması, yeni bir
IT ekibinin seçilmesi, hizmet kalitesinin
belirlenmesi, süreç yönetiminin IT süreçleri
ile birleştirilmesi... Yani tam bana göre bir iş
olmuş oldu. 2005’te bu durum beni o kadar
motive etti ki doktorama tekrar döndüm.
Teknoloji yönetimi alanında ilerledim
doktorada. Pozisyon beni böylece bir şekilde
motive etti. Kuveyt Türk’ün zor zamanlarında
o kadar iyi hamleler yapmışız ki Kuveyt
Türk şuan teknolojisini satar hale geldi.
Yeni kurulan Vakıf Katılım’a teknolojisini
biz verdik. Türkiye’nin Ar-Ge desteği alan
ilk bankası olduk. Bunlar bizim başarılarımız
oldu. 2011’de başladık, dev bir bankacılık
üssü inşa ettik. Yani 2005’ten 2011’e kadar
Kuveyt Türk’ün “skyrocketing” yaptığı
tüm aşamalarda Kuveyt Türk’ün alt yapısını
yönetmek bana nasip oldu. Akdar Beyin
görevi bittiğinde giderken hakkımda ‘’Ahmet
bey çok rahatlıkla bu bankanın genel müdürü
de olabilecek potansiyele sahiptir.’’ şeklinde
konuşarak ayrıldı. Daha sonra ben o Akdar
Bey için tekrar iş buldum ve bu sefer de
ben ona yardımcı olmuş oldum. Şu an da
Kanada’da yaşıyor hala görüşürüz.
Katılım bankacılığını anlatabilir misiniz?
Çünkü çoğu insan nasıl bir şey olduğunu
bilmiyor.
Dünya’da 60 yıllık bir banka modelidir.
Özellikle 1950’lerden sonra Müslüman
ulus devletler ortaya çıkmaya başladı.
Bangladeş, Tunus, Cezayir, Mısır, Sudan
gibi ülkeler kendi inançlarına uygun bir
bankacılık geliştirebilir miyiz diye düşünmeye
başlamışlar ve İslami bankacılıkla ilgili ilk
makaleler yazılmış. 1960’larda Ahmet El
Naccar diye biri Almanya’da kooperatif
bankacılığında çalışmış ve ülkesine
döndüğünde kırsal bir yerde bir model
denemiş. Köyde topladığı parayı sisteminde
kullanmış ve bir şekilde değerlendirmiş. Bir
sistem kurmuş ve çalışmış. Müşteri sayısı
gün geçtikçe artmış. Mısır’da o zamandaki
sosyalist ihtilal sebebiyle sisteme el konulmuş.
Oradan körfeze gidip sistemini tanıtmış.
Faizin haram, ticaretin helal olduğunu esas
alarak bir model ortaya konmuş. Körfezden
başlayıp yavaş yavaş yayılmış. Bu sistemde
bankaya para yatırılanlara bir faiz verilmiyor.
Onlar bankanın kar ve zararına ortak
oluyorlar. Vadelerini biliyorlar. Parayı alan
kullanan banka da ticari alım satımlarda
kullanıyor. Elde ettiği karı da para havuzuna
dağıtıyor. Borsadaki endeks neden artıyor
çünkü şirketlerin değeri artıyor. Dolayısıyla
bir şekilde herkes kendi payı ölçüsünde
kazanıyor. Özellikle değerlere ve İslami
prensiplere bağlı kararlar alınıyor. 3 elmaya
5 elma almak her zaman faizdir. 3 elmayı
ben alırsam ve 5 elmaya satarsam bu faiz
olmuyor. Bazen problemler yaşayabiliyoruz
ama biz o riskleri almış oluyoruz.
Genel olarak hayatınızdaki akışı
anlattınız. Hayatta kendinize hedefler
mi belirlersiniz yoksa hayatın akışıyla mı
ilerler olaylar?
Aslında akademisyen olmayı gerçekten
istiyordum ve bunu denedim de. Fakat bir
işe girince hem bunu yapayım hem bunu
yapayım diyemiyorum. Bir işe odaklanmak
ve o işin hakkını vermek gerekiyor. İşin
içine girdikten sonra da çıkamıyorum. Tabi
IT alanında olduğumda da genel müdür
41