TARİHÇE
1
Mustafa ÖZDEMİR
Psoriasis tarih boyunca ve günümüzde ünlüler,
krallar ve önemli politikacılar da dahil bir çok
insanı etkilemiştir. İlk kez 2. yüzyılda Yunanlı
filozof Celsus psoriasis benzeri deri lezyonlarını
tarif etmiştir. Hipokrat (MÖ 460-377) kuru ve
kepekli lezyonları ifade eden hypopsorodea terimini “Epidemics” adlı kitabında kullanmıstır.
Bu terim o dönemlerde lepra ve psoriasis gibi
hastalıklardaki benzer lezyonları tarif etmek
için kullanılırdı. Galen (MÖ 129-99) “Definitiones Medicae” kitabında göz kapağı ve genital
bölgedeki skuamlı lezyonları tarif etmek için
psora kelimesini kullanmıştır. Lepra ve psoriasis
yıllarca karıştırılıp aynı hastalık olarak görülmesinden dolayı psoriasisin geçmişi ile ilgili günümüze ulaşan bilgi çok azdır. Psoriasisli hastalar
lepra sanılarak toplumdan izole edilmiştir. Araştırmacıların bir çoğu Tevrat ve İncil gibi kutsal
kitaplarda çeşitli pasajlarda zikredilen tzaraat
teriminin psoriasis hastalığı olduğunu düşünmektedir. Eski Mısır yazıtlarında lepralı hastalara çeşitli otlardan yapılan karışım sürülüp
güneşe çıkarıldıklarında iyileşme görüldüğünü
belirten yazılara rastlanmıştır. Bugünkü görüş
aslında bu hastaların lepralı değil de psoriasisli olduğu yönündedir. İlk kez Robert Willan
(1757-1812) bugünkü anlamı ile psoriasisi tanımlamış olsa da lepradan kesin ayrımı bundan
40 yıl sonra 1841 yılında Hebra ile netlik kazanmıştır. Heinrich Koebner 1879 yılında travma ile
sağlam deri alanlarında psoriasis lezyonlarının
oluşumunun tetiklendiğini saptamış ve sonrasında bu yöntem psoriasis ve sifiliz ayrımında
kullanılmıştır. Ondokuzuncu yüzyılda bir Rus
dermatolog tarafından psoriasisin iç organlar,
metabolizma ve sinir sisteminden kaynaklanan
hastalıklar nedeni ile geliştiği fikri ortaya atılmıştır. Günümüzde ise psoriasisin sadece deri
hastalığı değil artrit ve metabolik sendrom gibi
bulguların eşlik edebildiği sistemik bir hastalık
olduğu görüşü yerleşmiştir.
Eski Mısırda psoriasis gibi hastalıkları iyileştirmek için kedi dışkısı, deniz tuzu, kaz yağı,
soğan, idrar, semen ve yılan zehiri çorbası gibi
sıra dışı tedavilerin kullanıldığı bilinmektedir.
Onsekizinci yüzyılla birlikte aslında bir zehir
olan arsenik içeren Fowler solüsyonu kullanılmaya başlanmıştır. Ondokuzuncu yüzyılın
sonlarında psoriasis tedavisinde kömür katranı,
pirogallol ve sülfürün kas içi enjeksiyonu kullanılmış, ilerleyen yıllarda ise radyoterapi (Grenz
ışınları), adrenal korteks ekstresinin enjeksiyo-