nisan2019 nisan2019 | Page 31

Naif Karabatak Nefes nefese kalan çocuk bir yandan koşuyor, bir yandan da, “Hasan amca yetiş!” diye bağırıyordu. Küçük İbrahim’in bağırtısı üzerine kahvenin önüne çıkan köylüler, çocuğu bu kadar koşturan ve bu kadar heyecanlandıranın ne olduğunu merak etmişlerdi. Asıl merakları da “yetiş” diye bağırırken, ulaştıracağı haberdeydi. Hasan amca neye yetişecekti, nereye yetişecekti, duyacağı haber acı bir haber miydi, bir müjde miydi? Köyün tek kahvesinde kimi çay içiyor, kimi oyun oynuyor, kimi de sohbetin en koyu yerinde anlatılanları can kulağıyla dinliyordu. Köyün sakin havası, İbrahim’in bağırtısıyla dağılmıştı. Hasan amca, İbrahim’in getirdiği haberin ne olduğunu duymak isteyip istemediğinden emin değildi. Çocuk kahveye yaklaştıkça Hasan amcanın tansiyonu da tavan yapmaya başlamıştı. Bütün köylü kahvenin önünde bir İbrahim’in yaklaşmasını bekliyor bir de Hasan amcanın tepkisini… Köyün imamı Hasan amcaya biraz daha yaklaştı, muhtar ve öğretmen de hemen yanında bitiverdi. Üçü de Hasan amcanın duyacağı acı haber üzerine onu teselli etmeye hazır ve nazırdı. İbrahim’in sesinin ilk duyulduğu andan bu yana bir dakika olmamıştı ama sanki aylar geçmiş, yıllar bir birini kovalamış gibi hereksin yüreği atmayı bile unutmuştu. Kalp atışı da acı habere kendisini hazırlıyor olmalıydı. Nefesler tutulmuş, İbrahim’in tam önlerine geldiği şu an vereceği haberdeydi. Çocuğun durumunun durum olmadığını gören öğretmen, öğrencisinin yardımına koştu, çaycı Cemal’den bir bardak su istedi. İbrahim’i tutup çektiği sandalyeye oturtturdu, suyu içirdi, soluklanmasını bekledi ama kalabalığın, hele de Hasan amcanın bekleyecek hali kalmamış, dizlerinin bağı çözülmüş, kalbine bir acı saplanmıştı. Ne olacaksa olsundu, ne duyacaksa duysundu… 31