nisan2019 nisan2019 | Page 22

Faruk Yıldız Balkon ufaktı. Açık olan tek cephesi karşıya, açık sarı mahalle camisine bakıyordu. Ortada küçük bir masa, karşılıklı konmuş iki eski sandalye, masanın üstünde çoktan solup gitmiş, yoğurt kovasından bozma bir saksı içinde kurumuş fesleğenler… Vahit Bey, daralan yüreğini teskin edecek birkaç nefes alma ümidiyle kapıyı açıp usulca balkona çıktı. Her zamanki gibi kapıya yakın sandalyeyi çekip yıkılır gibi üzerine bıraktı kendini. 93 baharında almıştı bu evi. O vakitler burası şehrin biraz daha dışında kalıyordu. Öyle ahım şahım bir yer değildi elbet ama memur başına ev almak, o günlerde pek de kolay iş değildi. Zamanında, tanıdık bir esnaf inşaata temelden girmiş, borca sıkışınca da elden çıkarmak istemişti bu daireyi. O da Vahit Bey’e kısmet olmuş işte. Tek başına olsa asla beceremezdi. Neyse ki Nevin Hanım ev alana Allah yardım eder deyip arka çıkmıştı kocasına. Ta düğünden sakladığı altınları, kenarda tuttukları üç beş kuruşun üzerine koyup birlikte yüklüce bir borcun altına girdiler. Ödeyene kadar bin bir türlü mahrumiyete boyun bükmek zorunda kaldı ikisi de. Bir sene daha idare eder ayakkabılar, ukdelerle rafta kalan kıyafetler, simitle geçiştirilen öğünler… Dişten tırnaktan artırıp sonunda aldılar burayı. Esasında sevdiler de… Ara katta, iki çocuk için iki ayrı oda, ufak da olsa müstakil bir mutfak, bir de işte şu balkon…. Allah şahit, alıcı gözüyle ilk defa gezdiklerinde her şey daha bir başka görünmüştü gözlerine. Sahip olma hevesi, o tuhaf ateş insanın içine bir kere düşmeye görsün. Her bir kusur görünmez oldu sanki. Boya eskimişse kolayca hallolurdu mesela. Kapılara bir kat cila hepsi gıcır gıcır parlardı. 22