Natura November - December 2010 | Page 22

da sadece şehir merkezi olarak değil de emlak yatırım fırsatı olarak da kendine çekiyor. “Dubai etkisi” bir süre için başarılı da olsa, İstanbul’un (Levent’te bu sırada Dubai Towers projesi olması oldukça ilginçtir) da içinde bulunduğu, aynı sınıftaki emlak gelişimcilerin içinde barındığı diğer bölgesel kentler için şehircilik anlamında asıl amacı şehrin geçerli bir yatırım fırsatı olduğunu göstermek olan mimari örnekler grubu bağlamında talihsiz bir etkisi olmuştur. Dünya çapındaki mimariyi de etkileyen ekonomik gerileme, Dubai emlak piyasasında da geçtiğimiz yıllarda bir çöküşe neden oldu. Özellikle A sınıfı medya yıldızı mimarlar yaratan “star mimarlık” sistemine eleştriler başladı ve bu söz konusu mimarları sistemden uzaklaşıp yatırımın karşılığını alabileceği projelere yöneltti. Catleen McGuigan’ın 11 Haziran 2010 tarihli Newsweek dergisindeki “Starchitecture: A Modest Proposal: The trophy building is so over. Welcome to the era of design on a diet” (Yıldız Mimari: Mütevazı Bir Teklif: Ödül inşaatının modası geçti. Rejim yapan tasarım çağına hoş geldiniz) adlı yazısında belirttiği gibi, “Batı ekonomileri düzeldikçe gözleri yuvalarından fırlayan mimarlık yerini daha hafif bir estetiğe bırakıyor. A.B.D. ve Avrupa’daki savurgan mimari değerler daha verimli, daha fonksiyonel binalara doğru kayıyor.” Yine bu makalede, starmimarlık’ın düşüşü AKAA’nın artan önemiyle de anlaşılıyor. “Pritzker Ödülü starmimarları kutsasa da, gittikçe önem kazanan Ağa Han Mimarlık Ödülü ise karşı-ikonik bir onurdur. Bu yılki finalist projelerin, birçoğu İslam dünyasının uzak köşelerinde, içinde Çin’deki bir okul ve Türkiye’deki bir tekstil fabriikası da var.” AKAA’ya verilen önemin global çevrelerde de tekrar değer kazanması, mimarideki değişimin bir yansıması olarak yorumlanabilir. Sosyal ve ekolojik ihtiyaçlara olan dikkatin artmasıyla, AKAA otuz yıllık bir çabanın sonunda global mimaride öncü bir rol üstleniyor. Sosyal ve malzemesel konulara odaklanmasıyla AKAA’nın sürdürülebilir ve gelişmiş tasarım vizyonu, sadece batının, endüstriyelleşmiş dünyanın değil, aynı zamanda Asya ve Afrika’nın büyük nüfuslarının da kendi modernleşme versiyonlarını başlatmalarının sebep ARNAVUTLUK’DAKİ GJİROKASTRA’YI KORUMA PROJESİ OSMANLI TAŞ MİMARİSİNİN POTANSİYELİNİ ORTAYA KOYUYOR. The conservation of Gjirokastra in Albania shows the full potential of Ottoman stone architecture. tem produced designs for the next big project the AKAA focused on the social benefits architecture could provide to both the Islamic world but importantly where the issues of tradition and modernity were relevant outside of the Western, industrialized world. The broader context addressed by the Award did not ignore well known architects from the west, Jean Nouvel, Norman Foster and Snohetta for example were all past winners, but rather tried to balance the needs of design with tradition and heritage. For many years this focus on Islam seemed to remove the Award and its winners into its separate and seemingly lesser category. The requirement to enhance the understanding and appreciation of Islamic culture as expressed through architecture seem to limit the AKAA it into its own separate class not applicable to universal and progressive modern values. Over the years as one of the few organizations concerned about traditional societies, the perception of the AKAA as an award given to vernacular “mud and bamboo” architecture became the common view of the award clouding its identity even more. Both the audience and participants in the AKAA, a collection of leading architects working primarily in Islamic contexts, seemed to support these prejudices. While architecture spurred on by the new globalism moved towards a universal international style based on advanced technology and avant garde design, the network around the AKAA was trying to raise issues related to the particularities of people and place. In the boom times in architecture and construction in the 2000s the speed at which architecture was being developed worldwide seemingly made the Award a secondary stage. The feeling of being part of a secondary and different architecture culture was exacerbated by the fact that in many Islamic countries the only access to global recognition was through the AKAA. In countries like Turkey which otherwise lacked any access to an international stage in architecture winning the Aga Khan was indeed an important accomplishment. Award winners such as Cengiz Bektas, Turgut Cansever, Behruz Cinici, top practitioners during their time were given a degree of international recognition that no other avenue afforded them yet otherwise they were fairly unknown in international architectural circles. Despite the popularity of terms like “critical regionalism” these regional architecture cultures were seen as inferior and the Award a form of regionalism that seemingly could not keep up with the speed advancements of globalism of contemporary architecture. A change In vIew of the AKA Today there is a different globe contending with economic downturn and ecological crisis. The damage brought on by the global economic down turn has shown that some of the judgments of architecture value were indeed skewed by the building boom of the 2000s. While master works were created in this period, Herzog and De Meuron’s Beijing Stadium, Rem Koolhaas’s Seattle Central Library, Norman Foster’s Millau Viaduct, there were a disproportional number of buildings whose primary value was to provide nothing more then an image for a city to be used by media and advertisers. These buildings were conceived as iconic structures to adorn a skyline or give a city an image on the international stage. We could call this a “Dubai effect”, ironically located in the Islamic world, which drew investors and residents to its potential as not only a urban center but as an real estate investment opportunity based KASIM-ARALIK 2010 • NATURA 25