da sadece şehir merkezi olarak değil de emlak yatırım
fırsatı olarak da kendine çekiyor. “Dubai etkisi” bir
süre için başarılı da olsa, İstanbul’un (Levent’te bu sırada Dubai Towers projesi olması oldukça ilginçtir) da
içinde bulunduğu, aynı sınıftaki emlak gelişimcilerin
içinde barındığı diğer bölgesel kentler için şehircilik
anlamında asıl amacı şehrin geçerli bir yatırım fırsatı
olduğunu göstermek olan mimari örnekler grubu bağlamında talihsiz bir etkisi olmuştur.
Dünya çapındaki mimariyi de etkileyen ekonomik gerileme, Dubai emlak piyasasında da geçtiğimiz yıllarda
bir çöküşe neden oldu. Özellikle A sınıfı medya yıldızı
mimarlar yaratan “star mimarlık” sistemine eleştriler
başladı ve bu söz konusu mimarları sistemden uzaklaşıp yatırımın karşılığını alabileceği projelere yöneltti.
Catleen McGuigan’ın 11 Haziran 2010 tarihli Newsweek
dergisindeki “Starchitecture: A Modest Proposal: The
trophy building is so over. Welcome to the era of design on a diet” (Yıldız Mimari: Mütevazı Bir Teklif: Ödül
inşaatının modası geçti. Rejim yapan tasarım çağına
hoş geldiniz) adlı yazısında belirttiği gibi, “Batı ekonomileri düzeldikçe gözleri yuvalarından fırlayan mimarlık yerini daha hafif bir estetiğe bırakıyor. A.B.D.
ve Avrupa’daki savurgan mimari değerler daha verimli, daha fonksiyonel binalara doğru kayıyor.” Yine
bu makalede, starmimarlık’ın düşüşü AKAA’nın artan
önemiyle de anlaşılıyor. “Pritzker Ödülü starmimarları
kutsasa da, gittikçe önem kazanan Ağa Han Mimarlık Ödülü ise karşı-ikonik bir onurdur. Bu yılki finalist
projelerin, birçoğu İslam dünyasının uzak köşelerinde,
içinde Çin’deki bir okul ve Türkiye’deki bir tekstil fabriikası da var.”
AKAA’ya verilen önemin global çevrelerde de tekrar
değer kazanması, mimarideki değişimin bir yansıması olarak yorumlanabilir. Sosyal ve ekolojik ihtiyaçlara
olan dikkatin artmasıyla, AKAA otuz yıllık bir çabanın
sonunda global mimaride öncü bir rol üstleniyor. Sosyal ve malzemesel konulara odaklanmasıyla AKAA’nın
sürdürülebilir ve gelişmiş tasarım vizyonu, sadece
batının, endüstriyelleşmiş dünyanın değil, aynı zamanda Asya ve Afrika’nın büyük nüfuslarının da kendi modernleşme versiyonlarını başlatmalarının sebep
ARNAVUTLUK’DAKİ
GJİROKASTRA’YI
KORUMA PROJESİ
OSMANLI TAŞ
MİMARİSİNİN
POTANSİYELİNİ
ORTAYA KOYUYOR.
The
conservation
of Gjirokastra
in Albania
shows the full
potential of
Ottoman stone
architecture.
tem produced designs for the next big project the AKAA
focused on the social benefits architecture could provide
to both the Islamic world but importantly where the issues of tradition and modernity were relevant outside of
the Western, industrialized world. The broader context
addressed by the Award did not ignore well known architects from the west, Jean Nouvel, Norman Foster and
Snohetta for example were all past winners, but rather
tried to balance the needs of design with tradition and
heritage.
For many years this focus on Islam seemed to remove the
Award and its winners into its separate and seemingly
lesser category. The requirement to enhance the understanding and appreciation of Islamic culture as expressed
through architecture seem to limit the AKAA it into its
own separate class not applicable to universal and progressive modern values. Over the years as one of the few
organizations concerned about traditional societies, the
perception of the AKAA as an award given to vernacular
“mud and bamboo” architecture became the common
view of the award clouding its identity even more. Both
the audience and participants in the AKAA, a collection of
leading architects working primarily in Islamic contexts,
seemed to support these prejudices. While architecture
spurred on by the new globalism moved towards a universal international style based on advanced technology
and avant garde design, the network around the AKAA
was trying to raise issues related to the particularities of
people and place. In the boom times in architecture and
construction in the 2000s the speed at which architecture was being developed worldwide seemingly made the
Award a secondary stage. The feeling of being part of a
secondary and different architecture culture was exacerbated by the fact that in many Islamic countries the only
access to global recognition was through the AKAA. In
countries like Turkey which otherwise lacked any access
to an international stage in architecture winning the Aga
Khan was indeed an important accomplishment. Award
winners such as Cengiz Bektas, Turgut Cansever, Behruz
Cinici, top practitioners during their time were given a
degree of international recognition that no other avenue
afforded them yet otherwise they were fairly unknown
in international architectural circles. Despite the popularity of terms like “critical regionalism” these regional
architecture cultures were seen as inferior and the Award
a form of regionalism that seemingly could not keep up
with the speed advancements of globalism of contemporary architecture.
A change In vIew of the AKA
Today there is a different globe contending with economic
downturn and ecological crisis. The damage brought on by
the global economic down turn has shown that some of
the judgments of architecture value were indeed skewed
by the building boom of the 2000s. While master works
were created in this period, Herzog and De Meuron’s Beijing Stadium, Rem Koolhaas’s Seattle Central Library, Norman Foster’s Millau Viaduct, there were a disproportional
number of buildings whose primary value was to provide
nothing more then an image for a city to be used by media and advertisers. These buildings were conceived as
iconic structures to adorn a skyline or give a city an image
on the international stage. We could call this a “Dubai effect”, ironically located in the Islamic world, which drew
investors and residents to its potential as not only a urban
center but as an real estate investment opportunity based
KASIM-ARALIK 2010 • NATURA 25