binalar silsilesine dönüştürdü.
Ülkemizde ‘modernleşme’, yanlış anlaşılıp
yorumlanan kavramların başında geliyor. Mimari ve
kentleşmede modernleşme, gelişmiş ülkelerde birbiri
ile herhangi bir alakası olmayan birtakım binaları -ya
da diğer kentsel elemanları- bir araya getirip, onlara
yine birtakım işlevler vererek arazi üzerine dizme
olarak yorumlanmıyor. Mimarlık ve kent planlama
eğitimi verilen üniversitelerde, Akdeniz gibi evrensel
nitelikte, üstün doğal ve tarihi katmanları barındıran
alanlarda yerel malzeme kullanımı ile yerel değerlere
yakışan ölçeklerde, insan ve doğa odaklı tasarımların
yapılması gerektiği savunuluyor. Ancak pratikte bu
öğretiye uyulmadığında sonuç makilikler ve zeytin
bahçeleri arasında birbirinden kopuk türeyen, ‘silüete
katılan’, havuzlu ya da havuzsuz, damlı binalar
yumağı oluyor.
80’li yıllardan bu yana süre gelen mimarlık ve kent
planlama pratikleri arasında, Akdeniz’den aldıkları
ilham ile çeşitli tasarım ilkeleri belirleyip uygulayan
öncü mimarlar da oldu: Cengiz Bektaş ve Turgut
Cansever… Bu bağlamda Cengiz Bektaş’ın Yaygın
Yatım Evi, Bodrum (1974)* ve Turgut Cansever’in
1992 yılında Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü üçüncü kez
almasına vesile olan Demir Tatil Köyü, Bodrum (1990),
projelerinden bahsedilebilir. Türkiye modern mimarlık
tarihinde yer edinmiş, iyi örnekler arasına giren her
iki proje de, Akdeniz üzerinden yapılan okumaları
‘soyutlaştırılmış yerellik’ çerçevesinde, yapı elemanı
ölçeğinden yerleşim düzeni kararına kadar geniş
bir yelpazede ele alıyor. Cengiz Bektaş projesinde,
çağdaş bir malzeme olan betonu, geleneksel yapım
sistemlerinde yapı elemanı olarak kullanılan ‘hatıl’da
denedi. Turgut Cansever ise, Akdeniz Havzası’nda
sıkça yer alan, topografyaya yedirilmiş barınaklardan
oluşan ‘köy’ kavramını, morfolojik açıdan ele alarak
yeniden yorumlarken ortaya yalın, soyut ve görsel
olarak malzemenin ön planda tutulduğu bir mimarlık
çıkardı. Akdeniz’e özgü malzeme ve formların bu iki
projede olduğu gibi, yeniden ele alınıp yorumlandığı
bir başka deneyim ise Yalıkavak Palmarina. Emre
Arolat Architects (EAA), Akdeniz kıyılarında daha önce
tasarladığı (bir kısmı uygulanmamış) Vicem Bodrum
Yalıları (2010), Varyap Yalıkavak Rezidansları, Bodrum,
Şalvarağa Evleri, Bodrum (2009), Permak Yalıkavak
Konutları, Bodrum (2008) ve Bodrum Yokuşbaşı
Konutları (2008) gibi projelerde, ‘yerellik’ten gelen
değerleri malzeme bağlamında tasarımına taşıdı.
Yalıkavak Palmarina yaşanmış ve yaşanmakta olan
tüm bu zıtlık, çelişki ve kargaşa içinde farklı bir
konumda yer alıyor. Türkiye’nin öncü mimarlık
ofislerinden olan EAA, ulusal boyutta olduğu gibi
uluslararası düzeyde de oldukça yüksek bir bilinirliğe
sahip. EAA, aynı zamanda iş verdiği yeni mezun
mimarlar için de ikinci bir okul niteliğinde. Çok
sayıda karmaşık projeye imza atan ofisin son yıllarda
uluslararası düzeyde adından bahsedilmesine neden
olan üç projesi var: 2010 Ağa Han Mimarlık Ödülü
sahibi İpekyol Tekstil Fabrikası, Edirne; 2005 Avrupa
RASYONEL FORMLARA SAHİP YALIKAVAK
PALMARİNA, FARKLI YÜKSEKLİKLERDEKİ
TRAVERTEN KAPLI HACİMLERİYLE İNSAN
ÖLÇEĞİNİ YAKALAMAYI BAŞARIYOR.
YALIKAVAK PALMARINA, WITH ITS TRAVERTINE CLAD
RATIONAL FORMS, ECHOES THE MORPHOLOGY OF
LOCAL VERNACULAR VILLAGE ARCHITECTURE WITH
ITS HUMAN SCALE AND INTERLOCKING VOLUMES AT
DIFFERENT HEIGHTS.
architecture in tune with local materials and practices. Both of these projects
included common design considerations from the individual building element
to overall site planning that took into account local factors and modern
architectural methods. In the Yaygın Yatım hotel project Cengiz Bektaş’s
architectonic experiment with the implementation of concrete cross beams
or ‘hatıl’, a traditional building element in the Turkish vernacular Aegean
architecture usually made of timber. In the Demir Tatil Köyü vacation home
project Turgut Cansever reinterpreted ‘the Turkish Aegean village’ adapting its
organic morphologies to contemporary usage. In both cases an architectural
language emerged as an ‘abstracted vernacular’ where the simple and
straightforward use of architectonic strategies adapted the vernacular to
modern needs in an architecture one step removed from its source.
Vestiges of this strategy are still visible in recent projects in the region. One of
these architectural examples that reinterpret local materials and forms used
in the Mediterranean Region is the first phase of the Yalıkavak Palmarina,
2012, by Emre Arolat Architects (EAA), one of the leading architectural offices
in Turkey led by architect Emre Arolat. The practice has been active in the
Mediterranean region specifically the Aegean and has used ‘vernacular
values’ in terms of material choices in some of their very recent projects in
the Bodrum area such as Vicem Bodrum Residences, Muğla, Turkey, 2010,
Varyap Yalıkavak Villas, Bodrum, Muğla, Turkey, Şalvarağa Residences,
Bodrum, Muğla, Turkey, 2009, Parmak Yalıkavak Housing, Bodrum, Muğla,
Turkey, 2008 and Bodrum Yokuşbaşı Housing, Muğla, Turkey, 2008. In
addition the architects in the last 10 years have also produced awardwinning project in the global context including the Ipekyol Textile Factory,
2006, Edirne, Turkey that won the 2010 Aga Khan Award for Architecture,
Minicity Theme Park Building, 2004, Antalya, Turkey that won a 2005
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013 • NATURA 59