Proje/Project: Bodrum
A
kdeniz Havzası başta tarih, görsel kültür tarihi ve arkeoloji
gibi alanlarda önemli araştırma sahalarından birini teşkil
ediyor. Konumu, topografyası, bitki örtüsü, iklim özellikleri,
içerdiği flora-fauna ve sayısız endemik türleri ile bu zengin
havza, dünya ekosistemi içinde önemli bir role sahip.
Akdeniz, tarihi Antik Yunan Medeniyetlerinin de öncesine giden
birçok uygarlığın ticaretinin geçtiği, sayısız liman şehrinin oluşması
ve gelişmesine olanak sağlamış bir ‘suyolu’ konumundaydı. Akdeniz
Havzası günümüzde 20 ülkenin kıyı şeridi ile şekillenirken Türkiye
bunlar içinde İtalya, Libya ve Yunanistan ile birlikte en uzun kıyı
şeridine sahip ülkeler arasında yer alıyor.
Gelibolu Yarımadası’ndan Hatay’a kadar olan kıyı alanlarıyla Akdeniz
Havzası’na katılan Türkiye, her noktasında farklı iklim özellikleri, bitki
örtüsü ve endemik türler içeren kıyılarının bakirliğini 1980’li yılların
başına kadar koruyabildi. Turgut Özal’ın başbakanlık döneminde
Akdeniz kıyılarındaki turizm yatırımları ciddi ölçüde desteklendi ve
çeşitli teşvikler aldı. İlk yıllarda yöre halkı ve ülke yöneticileri ile
bu iki kutup arasında gidip gelen aktörleri memnun ve mutlu eden
yatırım kararları yazık ki 2000’lerden itibaren daha da yoğunlaştı. Bitki
örtüsünü, topografyayı, arkeolojiyi, kültürel değerleri ve hatta doğal
rezervleri hiçe sayarcasına, Türkiye’nin Akdeniz kıyılarında gerçekleşen
- yok etme ve - inşa etme eylemleri bu alanların mimarisini Türkiye’nin
herhangi bir yerindeki herhangi bir yerleşimden farksız kılmayı başardı.
Malzeme olarak betonun başrolde oluğu bu inşaat faaliyetleri çok değil,
30 yıl öncesine kadar kendine özgü mimari dokusu, kültürel, doğal ve
arkeolojik miras alanları olan bu beldeleri birbirine benzeyen, birtakım
YALIKAVAK
PALMARİNA
MEVCUT
MARİNAYA BİR
PLAJ KULÜBÜ
EKLEMEK
AMACIYLA
TASARLANDI.
YALIKAVAK
PALMARINA WAS
DESIGNED AS
A BEACH CLUB
EXPANSION OF
THE EXISTING
YACHT MARINA.
56 NATURA • MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2013
AEGEAN ABSTRACTION
EMRE AROLAT ARCHITECTS (EAA) OF ISTANBUL
EXPERIMENTS WITH TRAVERTINE IN THE YALIKAVAK
PALMARINA, BODRUM MARINA.
T
he Mediterranean is one of the most important
regions in the world with a globally recognized
culture. Its unique geography, topography,
vegetation, climate, flora-fauna and numerous
native species have made it one of the vital
sources for human civilization. The importance of the
Mediterranean Sea as a ‘water way’ with a network
of harbor cities with trade activities established and
developed since ancient times established it as a
generator for western civilization. Despite economic and
religious differences the 20 odd countries bordering the
Mediterranean Sea today still have vital connections that
are more pronounced for countries with long shorelines
such as Turkey that economically benefit from their
relation to the Sea.
Turkey’s Mediterranean coast was up until the 1980’s
largely in its natural state still possessing a diverse
environment featuring traditional lifestyles, natural
vegetation and endemic species in a zone stretching from
the Gallipoli Peninsula in the north Aegean to Hatay in
the east Mediterranean. This changed with the tourism
investment policies of the government of Prime Minister
Turgut Özal in the 1980s. At the beginning of this build out
of the tourism economy local populations, politicians and
investors were all content with the situation that seemed
to benefit all. Regrettably these investments in the 2000s
reached a level where the natural environment suffered
severe damage. The construction activities that occurred
on Turkey’s Mediterranean coastlines reshaped these areas
transforming and altering the natural environment while
affecting ancient heritage sites and indigenous cultures.
Architectural and construction practices relying on large
scale implementation of industrial buildings methods
using reinforced concrete played a leading role in altering
the fabric of Mediterranean towns and villages that had
previously relied on traditional architectural practices tied
closely to the materials and methods aligned to the local
environment. Architecture focused on indigenous cultures
using natural materials relating to the environment was
eschewed in favor of a large-scale implementation of the
infrastructure of the tourism economy and residential
projects aimed at seasonal summer residents.
There were of course some architects during this period
in the 1980s such as Cengiz Bektaş and Turgut Cansever
whose design considerations were shaped by the
inspiration taken from the culture of the Mediterranean
in Turkey. In this context, Cengiz Bektaş’s Yaygın Yatım
House Hotel, 1974, Bodrum, Muğla, Turkey* and Turgut
Cansever’s Demir Tatil Köyü (Demir Vacation Village), 1987,
Bodrum, Muğla, Turkey were leading examples of modern