Biraz kendinizden söz eder misiniz? Gümüş işlemeciliği ve takı tasarımı
eğitiminden sonra heykele geçişiniz neden, nasıl oldu?
İstanbul’da Endüstri Ürünleri Tasarımı okurken, ikinci sınıfta Londra’ya
gitmeye karar verdim ve orada takı tasarımı eğitimi aldım. Döndükten
sonra da Kapalıçarşı’da bir atölyede kendi takılarımı yapmaya
başladım. Ardından takılarımı galerilerde sergiledim. Bu dönemde
mimar dostlarım ile bir gün takılarımın dialarına bakıyorduk ve heykel
yapmam konusunda beni çok yüreklendirdiler. Zaten hali hazırda küçük
heykeller yapıyordum. Onların da desteğiyle heykel üzerine çalışmaya
başladım.
PG Art Gallery’deki 10. Kişisel serginiz ‘Tinsel Deneyimler’i henüz
gerçekleştirdiniz. Bu işlerinizde fiziksel-tinsel, canlı-cansız gibi zıt
kavramların yanı sıra boşluk-kütle ilişkisini ön plana çıkarıyorsunuz.
Serginizdeki işlerden ve ortaya koydukları temel meselelerden biraz
bahseder misiniz?
Tinsel Deneyimler isimli son kişisel sergim dört gruptan oluşuyor:
İlki galerinin vitrininde kuş tüylerini pervaneler yardımıyla süreki
uçuşturduğum bir yerleştirme... Kuş tüylerini sürekli havada
devindirmek epey zorluydu, mühendislerden teknik destek aldım.
Hatta bir ara kuş tüyleri galiba sadece kuş kanatlarında uçabiliyormış
düşüncesi bile oluştu, neyse sonuçta başardık. Burada pervaneler ve kuş
tüylerinin gerilim duygusunun yanında tüylerin sürekli uçmalarıyla her
gün farklı görüntüler oluştu. Bu devinim ve görsellik sokaktan geçenler,
özellikle de çocuklar için bir çekim alanı oluşturdu.
İkincisi galerinin içinde boyları bir metreyi geçen altı adet pürüzsüz,
parlak, beyaz renkli polyester heykellerden oluşan bir seri... Bu heykeller
benim için mezar taşlarını hatırlatıyorlar ancak büyük olmalarına
rağmen hafifler, geçirgenler ve etraflarındaki görüntüleri yansıtıyorlar.
Üçüncüsü, küçük boyutlu martı kanatlarını hatırlatan mermer
heykellerden oluşan bir düzenleme... Dördüncüsü ise uçan martıların
silikleşmiş görüntülerinin kolajlanmasıyla oluşan bir videonun
projeksiyonla duvara yansıtılmış görüntüsü... Sürekli tekrar eden bu
görüntü farklı boyutlu ve malzemeli heykeller arasında bağ kurarken
hipnotize etme özelliği de gösteriyordu.
Kanat
SeriSi’nden
mermer
heykelcikler
marble
statuettes from
the Wing series.
Günnur Özsoy’s journey into sculpture-making started
with her Industrial Design education in Marmara
University. She spent her second year in England learning
about jewellery design, and came back to produce her
own jewellery line in a workshop in the Istanbul Grand
Bazaar. Her architect friends who were looking at slides
of her designs encouraged her to start sculpting, an art
towards which she has always had a flair.
While Özsoy was studying in Marmara University, her
visits to the graveyard of Eyüp had a tremendous
influence on her works. Dr. Marcus Graf states that “for
Özsoy [the graveyard] resembled a sculpture garden,
where stories melt with histories. As Istanbul did not
have any real art museum then, she understood the
graveyard as an open-air museum. There, especially the
craft and formal beauty of the tombstones fascinated
her. Later, the personal experience of loss and grief
made her think about the fact that everybody has a
tombstone ready waiting for him/her.”
Günnur Özsoy’s most recent exhibition “Spiritual
Experiments” (Tinsel Deneyimler) displays contemporary
sculptures that raise existential questions. The open
space of the gallery manipulated by notions of
tombstones and wings, and the relations of the ground,
the sculpture works and the wind give the visitors a
chance to look through the limitless doors of perception
and aim to enrich them spiritually, philosophically and
intellectually.
The artist’s works that diverge from rational linearity and
differ from minimalism in narrative dimension are best
described as “organic” forms. The Spiritual Experiments
exhibition consists of one installation, two series of
sculptures, and one video. The installation of white bird
feathers flying with the wi nd produced by fans, exudes
an ethereal beauty. The first sculpture series inspired by
MAYIS-HAZİRAN / MAY-JUNE 2011 • NATURA 39