Natura March - April 2012 | Page 52

Projeler/Projects: Bodrum A dını Sanskritçe’de “barış”anlamına gelen “aman” ve Türkçe “rüya” kelimelerinden alan Amanruya Resort, Ege Denizi’nin Güneydoğu kıyılarında, Mandalya Körfezi’nde, Bodrum Yarımadası’nın kuzeyindeki Göltürkbükü’nde, Akdeniz çam ormanları ve eski zeytin bahçeleriyle çevrili bir yamaçta 60 dönüm arazi üzerinde kurulu bir tatil köyü. Yöresel mimarinin geleneksel öğelerinden ve geleneksel yapı metodlarından esinlenilen Amanruya Resort, bu yönüyle üç sene önce kaybettiğimiz ünlü mimar Turgut Cansever’in kendisine 1980 yılında Ahmet Ertegün Evi, 1992’de de Demir Tatil Köyü ile Ağa Han Mimarlık Ödülleri’ni kazandıran mimari vizyonuna çok da uzak durmuyor. 1970 yılında ortaklarıyla birlikte bu araziyi satın alan Cansever, Demir Tatil Köyü’nü de bu arazinin Doğu tarafına inşa etmişti. Cansever’in vizyonunu bu arazide Amanresorts ile birlikte farklı bir yorumla hayata geçirmek ise mimar kızı ve damadı Emine ve Mehmet Öğün’ün çabalarıyla oldu. Ağaçların arasından kıvrılarak ilerleyen bir yolun sonunda ulaşılan Amanruya, deniz manzarasını her açıdan gözler önüne seren birçok avlu ve teras varyasyonu sunan ve kendi özel çakıl plajına doğru kademelenerek inen bir yerleşim yapısına sahip. Bölgenin karakteristik kırmızı toprağından organik bir biçimde ortaya çıkmış gibi görünen mimarisiyle, geleneksel Bodrum evlerine ve Rum köylerine gönderme yapan Amanruya Resort’un tasarımında doğal çevreye minimum etkide bulunmak en önemli çıkış noktalarından biri olmuş. Arazinin ve pratik kullanımın gerektirdiği zorunluluklar taş yapıların birbirlerinin üzerinden ve içinden akarak, tıpkı Topkapı Sarayı’nda olduğu gibi organik bir biçimde gelişen mekanlar dizisi yaratmasını sağlamış. Osmanlı dönemine ait Akdeniz mimarisiyle biçimlenmiş bir Rum köyünü çağrıştıran tatilköyünde terrakota ve taş duvarlar Bizans döneminin “opus listatum” duvarlarını anımsatırken, her çeşitte, renkte ve boyutta taşların prekast beton sütunlarla yarattığı çelişki Cansever ornamentalizmini yansıtıyor. Yapılarda prekast beton bölümler haricindeki her şey el yapımı olma özelliği taşıyor. 52 NATURA • MART-NİSAN / MARCH-APRIL 2012 T he Amanruya Resort whose name is derived from the Sanskrit word for peace, ‘aman’, and the Turkish word for dream, ‘ruya’, is located on 60 acres of land surrounded by Mediterranean pine forest and ancient olive groves on Mandala Bay in the town of Göltürbükü on the northern coast of the Bodrum Peninsula on the southeastern Aegean coast of Turkey. The design attitude of Amanruya Resort was inspired by the traditional elements of local architecture and masonry building methods of the Turkish Aegean. At the same time there is a direct relation to the architectural vision of the late famous 20th century Turkish architect Turgut Cansever and his projects in this context. The Ahmet Ertegün House and Demir Houses by Cansever also located in Bodrum were important buildings that were precedents to Amanruya being awarded the Aga Khan Award for Architecture in 1980 and 1992 respectively. Cansever and his partners bought land in 1970 for the Demir Houses on the eastern side of this Bay that is now joined on the other side of the Bay with Amanruya. It was Cansever’s architect daughter, Emine Öğün, and her husband, Mehmet Öğün, who had a double role as architects and property owners in partnership with the Aman Resorts hotel chain. The Aman Resorts based in Singapore are known for numerous hotels in South Asia that situate a luxury hotel concept in a peaceful village setting. Amanruya opened in 2011 is located at the end of a winding road in an Aegean pine forest above the sea. Similar to other Aman Resorts, Amanruya is conceived as a settlement, its many small houses set on a slope down towards a private pebble beach. The arrangement of the buildings creates a variety of courtyards and terraces affording every possible sea vista. Having a minimal impact on the natural environment was of paramount importance in the design approach of Amanruya Resort. The design refers to traditional Bodrum houses and Greek villages with its architecture appearing to rise organically from the characteristic red soil of the region. The primary building material throughout the design is stone, rough masonry walls on the exterior matched with clean, refined marbles in the interior. These stone structures flow from and into each other as the land and practical use dictates, ensuring a natural organic growth of spaces. In its construction, Amanruya suggests a Greek village f rom the Ottoman era composed of Mediterranean architecture consisting of terracotta and stonewalls bringing to mind the Byzantine opus listatum walls. The stones of these walls in all shapes, sizes and colors, contrast with the precast concrete columns inspired by Turgut Cansever’s earlier Bodrum designs. Apart from these small elements of precast concrete, everything else is handmade. Emine and Mehmet Öğün’s architectural inspiration is very much local, stating, “If you seek a solution that belongs to the place, then history is the logical place