Bu taşların böyle bir kent ortamında pek rastlanmayan monolitik
çıkıntıları doğal güçlerin kuvvetini ifade ediyor. Taşlar köklerinden
gelen ağırlık ve katılığın sembolizmini korurken havada hareket
ediyorlamış izlenimi veriyorlar. Daha önce de malzeme ve kütlenin bu
temel birleşimini araştırmış olan Ensamble Studio bu yapıda maden
ocaklarındaki fire bloklardan özel olarak seçilenlerle bu taş duvarın
inşasına odaklanmışlar. Pürüzlü, şekilsiz ve işlenmemiş taşlar tek tek
seçilip dikkatle düzenlenerek sanki bütün bu kompozisyonu ayakta
tutan taşların kendi ağırlıkları ve yerçekimiymiş izlenimi veriliyor.
Duvarın örülüşü için farklı düzenleri ve konsepte uygun ihtimalleri inşaat
alanının dışında deneyen mimarlar inşaat alanında taş elemanları birer
birer dizmişler. Bu yığını gizli bir çelik strüktür bir arada tutuyor olsa da
ana yapısal prensip taşların birbirlerini destekleyen kendi ağırlıkları.
Büyük ham taş parçalarının seçimi dengesiz görünümlü bir strüktürde
dengeye odaklanma amacına hizmet ediyor.
Mimariye bu aynı zamanda metafizik ve figüratif kabul edilebilecek
yaklaşım, taşın dokusuna, fiziksel özelliklerine, ağırlıksızlık ve
çekime hem karşı çıkan hem de bunları kucaklayan ağırlık ve kalınlık
sembollerine dayanıyor. Ensamble Studio yerçekimi kanununu akrobatik
beceriklilikle ilkel, konstruktif mimaride kullanarak doğayı insan elinden
çıkma suni bir yapıda yeniden yaratıyor. Yapı, doğaya ve onun güçlerine
referansla, taşın mimarinin köklerindeki ilkel halini hatırlayarak
topraktan yükseliyor. Galiçya ve Kuzey İspanya’da bulunan ve tek taştan
oluşan menhir ve iki taşın üzerine yatay olarak yerleştirilen üçüncü bir
taştan meydana gelen dolmen gibi eski Neolitik insan yapımı taşların
yapısal özelliklerinden ilham alan SGAE ofis binası böylelikle insanlığın
köklerini yeniden canlandırmış oluyor.
BINA TAŞ DUVARIN
HARICINDE
OLDUKÇA
BASIT BIR YAPI
SERGILIYOR.
THE BUILDING
IS QUITE SIMPLE
IN STRUCTURE
EXCEPT FOR THE
STONEWALL.
with multiple colors. These CDs refer to the intellectual
property functions of the SGAE while also continuing
the emphasis on materiality. Undoubtedly the most
distinctive element in this strategy is the irregular wall
composed of raw quarry stones that face the park. A
long arcade is formed by these rough stone monoliths
on one side in contrast to the CD wall on the other;
this juxtaposition is the architect’s direct comment on
time and space, modernity and origins. These three
elements, the glass façade, CD wall and monolithic
portico, interact in layers along the same linearity with
the same function, namely creating a frontier between
the urbanism of the city and the landscape of the park,
between the man-made world and nature in which it is
set. Certainly, the most visible part of this strategy is the
monumental stonewall consisting of raw Mondariz Grey
granite selected and assembled for this purpose from
quarries in Spain. The monolithic prominence of these
stones expresses the power of natural forces not usually
found in such an urban setting. These stones seem
to drift in the air while remaining the symbolism of
heaviness and solidity related to their origins. Ensamble
Studio who have previously explore BF