Natura July - August 2011 | Page 108

Bu taşların böyle bir kent ortamında pek rastlanmayan monolitik çıkıntıları doğal güçlerin kuvvetini ifade ediyor. Taşlar köklerinden gelen ağırlık ve katılığın sembolizmini korurken havada hareket ediyorlamış izlenimi veriyorlar. Daha önce de malzeme ve kütlenin bu temel birleşimini araştırmış olan Ensamble Studio bu yapıda maden ocaklarındaki fire bloklardan özel olarak seçilenlerle bu taş duvarın inşasına odaklanmışlar. Pürüzlü, şekilsiz ve işlenmemiş taşlar tek tek seçilip dikkatle düzenlenerek sanki bütün bu kompozisyonu ayakta tutan taşların kendi ağırlıkları ve yerçekimiymiş izlenimi veriliyor. Duvarın örülüşü için farklı düzenleri ve konsepte uygun ihtimalleri inşaat alanının dışında deneyen mimarlar inşaat alanında taş elemanları birer birer dizmişler. Bu yığını gizli bir çelik strüktür bir arada tutuyor olsa da ana yapısal prensip taşların birbirlerini destekleyen kendi ağırlıkları. Büyük ham taş parçalarının seçimi dengesiz görünümlü bir strüktürde dengeye odaklanma amacına hizmet ediyor. Mimariye bu aynı zamanda metafizik ve figüratif kabul edilebilecek yaklaşım, taşın dokusuna, fiziksel özelliklerine, ağırlıksızlık ve çekime hem karşı çıkan hem de bunları kucaklayan ağırlık ve kalınlık sembollerine dayanıyor. Ensamble Studio yerçekimi kanununu akrobatik beceriklilikle ilkel, konstruktif mimaride kullanarak doğayı insan elinden çıkma suni bir yapıda yeniden yaratıyor. Yapı, doğaya ve onun güçlerine referansla, taşın mimarinin köklerindeki ilkel halini hatırlayarak topraktan yükseliyor. Galiçya ve Kuzey İspanya’da bulunan ve tek taştan oluşan menhir ve iki taşın üzerine yatay olarak yerleştirilen üçüncü bir taştan meydana gelen dolmen gibi eski Neolitik insan yapımı taşların yapısal özelliklerinden ilham alan SGAE ofis binası böylelikle insanlığın köklerini yeniden canlandırmış oluyor. BINA TAŞ DUVARIN HARICINDE OLDUKÇA BASIT BIR YAPI SERGILIYOR. THE BUILDING IS QUITE SIMPLE IN STRUCTURE EXCEPT FOR THE STONEWALL. with multiple colors. These CDs refer to the intellectual property functions of the SGAE while also continuing the emphasis on materiality. Undoubtedly the most distinctive element in this strategy is the irregular wall composed of raw quarry stones that face the park. A long arcade is formed by these rough stone monoliths on one side in contrast to the CD wall on the other; this juxtaposition is the architect’s direct comment on time and space, modernity and origins. These three elements, the glass façade, CD wall and monolithic portico, interact in layers along the same linearity with the same function, namely creating a frontier between the urbanism of the city and the landscape of the park, between the man-made world and nature in which it is set. Certainly, the most visible part of this strategy is the monumental stonewall consisting of raw Mondariz Grey granite selected and assembled for this purpose from quarries in Spain. The monolithic prominence of these stones expresses the power of natural forces not usually found in such an urban setting. These stones seem to drift in the air while remaining the symbolism of heaviness and solidity related to their origins. Ensamble Studio who have previously explore BF