Muğla Anadolu Lisesi Genç Kalemler Kulübü-PIRILTI DERGİSİ pırıltı 2018 | Page 7

AHLAKİ DEĞERLER VE BİLİM BÜTÜNLÜĞÜ Bize henüz çocuk yaşta öğretilmeye çalışılan değerlerin neler olduğunu kaç yetişkin gözden geçirip uyguluyor? Sayıları pek fazla çıkmayacaktır. İnsanlar, bazı konularda çok yanlış çelişkiler ortaya çıkarmaktadır. Bu çelişkiler, bazen gerçekten büyük çapta hatalar oluşturabilmektedir. Örneğin; ahlak ile bilim arasında bağdaştırma yapılamayacağı tezi açıkça ortaya konmasa da akıllarda yer etmiş durumdadır. Bu durumun yanlışlığı da yine evrensel gerçekliklerle ve bilimle kanıtlanmaktadır. ‘’Ahlak ile bilim kavramlarından biri, diğerini ortaya çıkarmıştır.’’ demek biraz düşündürücüdür. Bunun yerine; ‘’Bu iki unsur, birbirini destekler.’’ fikri daha genel ve doğruluk değeri yüksek bir durumda. Olaya sosyolojik açıdan bakarsak, toplumun ahlak kelimesine yüklediği anlam, genellikle ilahi kurallara uyma ve dini vaziyet üzerinedir. Fakat ahlak kavramını bir bilim dalı olarak ele aldığımızda(tarih veya coğrafya gibi), toplumsal bakış açısından çok farklı sonuçlar görülmektedir. Toplumun sahip olduğu ahlaki değerler ve bilimle iç içe olan gerçeklikler… İnanç biçimlerinin çoğu(özellikle tek tanrılı dinler), ahlak kavramını benimsemeye ve özümsemeye yönelik öğütlemelerde bulunmuştur. Bu öğütlemelerin içeriği, farklılıklar göstermektedir fakat çoğu zaman aynı kapıya çıkmaktadır. Ayrıca; bilimdeki buluşlar veya icatlar da ahlaki ilkelerle birlikte işler. Örneğin; bir bilim inanının buluşu veya bilimsel faaliyetleri, insanlığın zararınaysa, bu durumdan yararlanacak olan, dünya değil ihtiras denizinde boğulmuş canavarlardır. Böyle bir ortama zemin hazırlamak ve yardım- yataklığını üstlenmek de bilim düşmanlığından başka bir şey değildir. Halbuki; bilimle ahlaki kurallar arasındaki bütünlüğü anlayamayan bilim insanı kılığındaki canavarlar da çokça bulunmaktadır. Örnekleri mevcuttur. Olayları birtakım gayelerle çarpıtarak beyan etmek veya gerçeklikler üzerinde bilerek değişikliklere gitmek insanlık suçudur. Bu suçların veya yalanların var olması dahi ahlakın bilimle kurduğu, kurmakta olduğu ve kuracağı iletişimi çok net biçimde gözler önüne sermektedir. Yani bir bakıma yapılan hatalar, bizi sonuca ulaştırmaktadır. Tekrardan toplumsal vaziyete dönersek ahlakın bulunduğu içler acısı durum ortaya çıkacaktır. Burada ahlaktan, giyinme veya yeme- içme gibi unsurlara ulaşıyorsak zaten hatayı en baştan yapıyoruz demektir. Hukuki açıdan bir zorunluluk güdülmemesine rağmen, bize hep ‘’Otobüste yaşlılara yer ver!’’ öğretilir. Bazı şeylerin hukuk sistemine bağlı olmadığı anlamına gelmez bu. Tam tersine; bazı değerlerin hukuk sistemini de aşan yücelikte bulunduğunu gösterir. Vicdani yükümlülüklerin ehemmiyeti, kişinin kendisi tarafından anlaşılmalıdır. Kısacası; gerçekten bir sonuca varıyoruz ki: Bizlere en basit değerler olarak öğretilenler, sanıldığı kadar uygulanamamaktadır. Bunun sebebi; en başta, vicdani açıdan belirlenen değerlerin sadece çocuksu haller olduğunu zannetmektir. Ayrıca; ahlaki değerler ile bilimim gelişimini beraberce sürdürdüğü kanısı da beyinlere tam olarak yerleşememiş durumdadır. Bunu sağlamaksa, öncelikle ‘’Eğitim-öğretim yılı’’ deyip yalnızca öğretim yapan(!) beceriden yoksun vaziyeti yok etmekten geçmektedir. Efe ACAR