Monograf Journal Edebiyat ve İktidar (2014 / 1) | Page 52
52 • Hülya Göğercin Toker
ODAK
çalışmaları açısından da büyük önem taşıyan ve Pierre Nora’nın
bellek mekanları arasında saydığı anılar (Nora 134); dünyaya,
olaylara, insanlara ve geçmişe yönelik öznel bir bakış açısını ortaya koyan metinlerdir. Tarih, sosyoloji, edebiyat ve psikolojinin
kesişim noktasında konumlanan anı türü, öncelikle tarihyazımı
ile ilgili olarak ortaya çıkmış ancak yazarlarının kalemlerinin
yetkinliği nedeniyle edebi bir tür olarak edebiyatın inceleme
alanına girmiştir. Anı türünde anlatıcı, yazarın kendisidir. Bellekte iz bırakan olay ve olguları anlatan yazar, unutulmasını istemediği gerçekleri kalıcı kılmayı amaçlar. Yazar belgelere, canlı
tanıklara başvursa da anlattıklarını kanıtlamak zorunda değildir;
temel olarak kendi gözlem ve izlenimlerini yansıtır.
O Hep Aklımda’nın, bir belge olarak okunmaması gerektiğini
yazarı, kitabın sayfaları arasında değilse de söyleşilerinde açıklamaktadır. Pamuk Yıldız, yazarken herhangi bir belgeden yararlanmadığını, hafızanın insanı yanıltabileceği görüşüne katılsa da
deneyimleri dışında bir belgeye dayanmadığını söylemektedir.
Herkesin etkilendiği farklı şeyler olduğu bilinciyle, hafızasının
arkadaşlarının hafızasından etkilenmemesi için, yazdığı süre boyunca yazdıkları üzerine arkadaşları ile konuşmadığını ve onları
zor durumda bırakmamak amacıyla da takma isimler kullandığını anlatmaktadır (http://pamukyildiz.net/lacivert_soylesi.htm).
Jan Assman, “Hatırlama geçmişle kurulan duygusa l ve
aynı zamanda bilinçli bir ilişkidir.” (38) der. Duygusal ve bilinçli
bir biçimde belleğini yazınsallaştıran Yıldız, daha hapishaneden
Siyasi ve Edebi İktidara Tanıklık Edebiyatı ile Direnmek • 53
çıkmadan önce unutmayacağına dair, kendi kendine söz verir:
“Buraları unutmayacağım, her zaman faşizme ve zulme karşı
sade bir insan olacağım. Yaşatılanları unutmak yapılanları haklı bulmak demek olduğu için unutmayacağım.” (370). Yıldız’da
unutmamaya dair bilinçli bir çaba gibi görünen aslında unutmanın imkansızlığıdır ki bu imkansızlık bilinç ile belleğin aynı anlama gelmesinden kaynaklanır. Fransız filozof Henri Bergson,
Zihin Kudreti adlı eserinde her bilincin öncelikle bellek anlamına geldiğini söylemektedir (15). Bilinç, varolmuş bulunan şey
ile varolacak şey arasında bir bağlantıdır, geçmiş ile gelecek arasına atılmış bir köprüdür. Bu durumda bilinç, bellekten kaynaklanmakta ya da bellek sayesinde mümkün olmaktadır. Bergson,
bilinçsizi de şu şekilde açıklamaktadır: “Kendi geçmişinden hiçbir şeyi barındırmayacak, hiç durmadan kendi kendini unutacak
olan bir [bellek] her an helak olacak ve yeni baştan doğacaktır:
yoksa [bilinçsiz], başka türlü nasıl tarif edilirdi?” (14).
Tanıklık Edebiyatını Savunurken
Diğer yandan anı yazarı, Pamuk Yıldız, belgelerden yarar-
lanmamış ve yazma deneyimini anlatırken söylediği gibi sadece
hatırladıklarını ve hatırladığı şekliyle yazmış olsa da, satırları bir
arşivci titizliği ile yazdığını ortaya koymaktadır. Yıldız, kendisine ve arkadaşlarına uygulanan “ölçüsüz şiddet”i kaleminin yazabildiğince ve defalarca ayrıntılarıyla yazmaya çalışmıştır (61):
... Kalabalığın ortasında, kolumdan çekerek kendi etrafımda döndürmeye başladı. Elindeki değneği rast-
monograf 2014/1