MEHMET BOLAT KAHRAMAN KADINLARIMIZ | Page 43

İzmit, Kara Fatma gibi cesur yürekli insanlarımızın üstün gayretleriyle, 28 Haziran 1921 tarihinde düşman işgalinden kurtarılmıştır. Kara Fatma ve ailesi, İzmit'in kurtarılmasından sonra bir süre daha bu bölgede kalmışlardır. Balkan, Sakarya, Başkomutanlık Muharebeleri'ne de katılarak Üsteğmenlik rütbesine kadar yükselmiş olan Kara Fatma, 1955 yılında İstanbul'da vefat etmiştir. 30 Ekim 1919'da yürürlüğe giren Mondros Mütarekesi'nden sonra, 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul işgal edildi.İngilizlerden oluşan emperyalist güçler, İstanbul'un işgalinden sonra İzmit Körfezi'ne yönelerek, bu bölgeyi de kontrol altına aldılar. Bu durum sonucu İzmit yöresindeki ortam iyice gerginleşti. Bölgede yaşayan bazı gurupların, Türkler aleyhine çeşitli faaliyetlere giriştiği görülmeye başlandı. Özellikle Rum ve Ermeni nüfusun yoğun olduğu bazı bölgelerde, İşgal güçlerinden güç alınarak çeşitli çeteler oluşturuldu. Ermeni ve Rumların kurduğu bu çeteler bir süre sonra, askeri güçlere saldırmaya, çevredeki Türk köylerini basarak evleri yakmaya, burada yaşayan insanlara zulmetmeye başladılar. İzmit'te bu üzücü olayların yaşandığı dönemde, Kara Fatma İstanbul'da bulunuyordu. Durumun her geçen gün daha kötüye gittiğini gören Kara Fatma, kardeşi Süleyman'ı, kızı Fatma'yı ve arkadaşlarını alarak İzmit'e geçmeyi planladı. Muhacir kılığına giren Kara Fatma ve arkadaşları tirenle İzmit'e geldi. Buradan Bahçecik-Servetiye yoluyla Paşaköy'e geçerek karargâhını kurdu. Bölgedeki teşkilatlanma çalışmalarını hızlandıran Kara Fatma ve arkadaşları, bir yandan da çevredeki çetelerle mücadele etti. İşgal dönemin de yayınlanmış olan bazı gazeteler, Kara Fatma'nın İzmit'teki faaliyetleriyle ilgili önemli bilgiler vermektedir. Özellikle İstikbal ve Tevhid-i Efkar gazetelerinde Kara Fatma ile ilgili çeşitli haberlere rastlanılmaktadır. Mesela İstikbal Gazetesi muhabiri, Kara Fatma ile 1922 yılında görüşmüş, bu görüşme sırasında edindiği izlenimlere köşesinde şu şekilde yer verilmiştir: "...Bir gün İzmit civarında Davulcular Ormanı'ndan Arpalık Köyü'ne doğru yorgun argın beş kişi iniyordu. Bunlardan üçü erkek, biri küçük bir kızdı. Köye indikleri zaman, köylüler bu garipleri biraz tuhaf karşıladılar. Garipler Karamürsel Muhacirlerinden olduklarını söylüyorlar, iş arıyorlardı. Uzun pazarlıklardan sonra dört çoban, Kasım'a kadar yirmi liraya çalışmaya razı oldular. Ertesi gün, yamaçlara doğru sığırları süren dört çoban gayet neşeli idiler. Üç-dört gün sonra, dört çoban sığırları Gülbahçe Deresi'nin etrafındaki yamaçlara salmışlar, oturuyorlardı. Bu sırada uzaktan iki silahlı belirdi. Az sonra yanlarına geldiler. Bunlar Gülbahçe, Orhaniye, Arpalık, Mecidiye köylerindeki Ermeni Jandarmalarındandı. Dört fakir çobana şüphe ile baktılar; onlara kim olduklarını sordular. 'Arpalık'ın çobanlarıyız'